İtaat Ettirme duası’nı bir erkeğe yada bir bayana özellikle kocanızın sizin sözünüzü dinlemesi için yapabilirsiniz. Bu dua oldukça etkili olup asi ve sinirli olan kişiler üzerinde son derece etkilidir. Ister adam isterse kadin olsun birini kendine itaat ettirmek istiyorsan; kendini her kesten şirin ve üstûn göstermek amaçlı .
Hadisi şerifte buyuruldu ki: (Ana-babasına asi olan, vefatlarından sonra, onlar için dua etse, Allahü teâlâ, onu, ana-babasına itaat edenlerden yazar.) [İbni Ebiddünya] 25- Sevabı onlara olmak üzere oruç tutmak. 26- Sevabı onlara olmak üzere hac etmek. Âlimlerin çoğuna göre ana-baba için hac caizdir.
Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36] (Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14] Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salâtı dua, müminlerinki ise Onun şefaatini taleptir.
Peygamberimiz yine: “Annendir.” buyurdu. Adam: “Sonra kimdir? diye sordu. Peygamberimiz: “Sonra babandır.” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1). Anne ve babaya iyilik etmek, hizmet etmek ve gönüllerini almak-Allah'a ibadetten sonra- başka hiçbir davranışla elde edilemeyecek bir sevaptır.
Aile içinde evlatlarla ve Karı Koca arasında çıkan tartışmalar için aşağıdaki dua’yı okumanız ve Allah (C.C)’den yardım istemeniz en doğrusu olacaktır. Aile Huzuru İçin Okunacak Dua; Bir (1) Fatiha, Üç (3) ihlas okunarak sevabı Hazreti peygamber (s.a.v.)’in ruhuna hediye edilir.Sonra sabah ve akşam :Hasbiyellahü la
Kişinin Cennetteki derecesi yükseltilir, sebebini sorar: “ Ya Rabbi, bu lütuf nereden?”. Ona şöyle cevap verilir: Çocuğunun senin için yaptığı istiğfar ve dualardan. ”. Etiketler: anne ve babaya evladın duası evlat anne ve babasına dua etmesi anne babaya dua.
anNFgix. Aile, toplumun en küçük fakat en önemli bir parçasıdır. Bu aile biriminin temeli ise anne ve babadır. Anne babaya itaat etmek, hürmette bulunmak ve ihtiyaçlarını temin etmek dinî, fıtrî ve vicdanî bir vazifedir. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun anne ve babaya yardım etmek, hizmet edip ihtiyaçlarını gidermek ve onları himaye etmek bir evlat için farzdır. Allah-ü Teâla Hazretleri bir ayette mealen şöyle buyurur “Rabbin, Kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya ihsan edin.’ diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse onlara Öf!..’ bile deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel ve tatlı söz söyle.”1 Kullarına daima lütuf ve ihsanda bulunan Cenab-ı Hak, bu ayette önce zatından başkasına ibadet etmemeyi ve hemen ardında da ana babaya ihsanda bulunmayı, onlara hürmet etmeyi ve haklarında güzelce muamelede bulunmayı emretmiştir. Buradaki ihsanın manası çok geniştir. Yani “Ey insanlar! Onlara hürmet edin, güzel davranın. Çünkü onların size şefkat ve merhametleri pek çoktur. Sizin vücuda gelmenize vasıta olmuşlardır. Yine onların vesilesiyle Allah’ı tanıyıp, varlığını ve birliğini tasdik edip O’na muhabbet etmişsiniz. O sayede ebedi bir hayata ve saadete namzet olmuşsunuz.” Anne ve babanın evlatlarına yapmış oldukları ikram ve ihsanlara bedel evlat da onlara karşı ikram ve ihsanda bulunmakla mükelleftir. Bu hem insanî hem de vicdanî bir vazifedir. Çünkü mahlukat içerisinde evladına en ziyade şefkat ve merhamet eden peder ve validelerdir. Azamet-i İlâhiyi tefekkür edip, Cenab-ı Hakk’ın bütün kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu bilerek, O’na itaat ve ibadete devam etmeli; sonra da mahlukat içerisinde şefkat ve merhamete en ziyade layık olan ana ve babaya hürmet ve ihsanda bulunmalı ve böylece rızalarını almalıdır. Ayrıca, onların hizmetlerinden dolayı usanmamak, bazı sözlerinden ve hareketlerinden gücenerek onların kalplerini kıracak hoş olmayan lâflardan sakınmak, güzel ve yumuşak bir tarzda konuşmak ve iyilik etmeye devam etmek lazımdır. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur “De ki Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin…”2 Demek ki, iyilik, ihsan, ikram, itaat ve hürmette herkesten önce ana ve baba gelir. Eğer anne ve baba fakr-ü zaruret içinde iseler, başka kimselere sadaka vermek caiz değildir. Başka bir ayette ise şöyle buyrulur “Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir.”3 İnsan her yaşında valide ve pederine itaat etmeli ve onların kalplerini incitmemek ve gönüllerini rencide etmemek için azami gayret göstermelidir. Çünkü bu Cenab-ı Hakk’ın bir emridir. Evladın peder ve validesine göstermiş olduğu hürmet ve tazim, onların hizmet ve fedakarlıklarına karşı bir vazife-i şükrandır. Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle buyurur “Evet dünyada en yüksek hakikat, peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünki onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle evlâdlarının hayatı için feda edip sarfediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılab etmemiş herbir veled; o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnud etmektir. Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.” “İşte o mübarek ihtiyarların vücudlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır bil, ayıl! Evet hayatını senin hayatına feda edenin zeval-i hayatını arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!”4 İslâm ülkesinde doğup büyümüş, dini edep ve terbiyeyle yetişmiş bir insan, ulvî bir ruh ve vicdana malik ise elbette ebeveynine karşı elinden geldiği kadar maddi ve manevi fedakarlıkta bulunacaktır. Çünkü bugünün evlatları yarının anne ve babaları olacaklardır. Bir evlat, anne babasına nasıl muamele ederse, kendi evlatlarından öyle muamele görür. “İşte, ey insan, aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın elcezâumincinsilamel sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define Onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle.” “Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriütteessür kalblerini rencide etmekle, hasireddünyâvelahire sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahmân istersen, o Rahmân’ın vedîalarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.” 5 Evet, peder ve valide, hayatlarını evlatları için feda etmişlerdir. Acaba bir evlat sahibi olmak ne kadar zorluklar, zahmetler ve emekler sonunda gerçekleşmiştir. Evladın istikbal ve saadetlerini temin için kim bilir ne kadar ızdıraplara, elemlere, kederlere ve zahmetlere katlanılmıştır. Bir ayette mealen şöyle burulur “Biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. Biz insana Bana, anne ve babana şükret.’ diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.”6 Başka bir ayette ise şöyle buyrulur “Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten Müslümanlardanım.’“7 Anne ve babanın evlatlarına karşı gösterdikleri şefkat ve muhabbet, saf, berrak ve karşılıksızdır. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikatı şöyle ifade eder “Hattâ hâlis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum vâlidelerde dercedilmiştir. İşte bu hâlis muhabbete tam manasıyla vâlidelerin şefkatleri mazhardır. Vâlideler o sırr-ı şefkat ile, evlâdlarına karşı muhabbetlerine bir mükâfat, bir rüşvet istemediklerine ve taleb etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir. Tavuğun bütün sermayesi kendi hayatı iken, yavrusunu itin ağzından kurtarmak için -Hüsrev’in müşahedesiyle- kafasını ite kaptırır.”8 İnsanlık hali olarak anne baba çocuklara bazı sıkıntılar verebilir. İhtiyarlık ve hastalık gibi hallerinden dolayı bakımları zor olabilir. Durum ne olursa olsun bir evlat anne-babasına bakmayı hiçbir halde terk edemez ve hizmette kusur edemez. Burada başımdan geçen bir hadiseyi anlatmak istiyorum. Bir gün yanıma bir zat geldi. Annesinin kendilerini çok rahatsız ettiğini, hanımı ile geçinemediğini, her işlerine karıştığını, ahlakının iyi olmadığını ve bu yüzden kendisine ayrı bir ev tutmak istediğini ve bunun dini yönden bir sakıncası olup olmadığını sordu. Ben de; “Annenizin ihtiyaçlarını temin etmek ve hürmette kusur etmemek şartıyla, ona ayrı bir ev tutmanızın dini yönden bir sakıncası yoktur.” dedikten sonra, kendisine şöyle dedim “Annen geceleri sizi uykudan kaldırıyor mu?” “Hayır.” dedi. “Peki, annen zaruri ihtiyaçlarını karşılayabiliyor mu?” diye sordum, “ Hocam, annem fazla yaşlı değil, bu noktada bize bir sıkıntısı yoktur.” dedi. “Peki annen geceleri ağlıyor mu?” diye sordum. “Hayır.” cevabını verdi. Bu kez kendisine şöyle dedim “Yahu annen seni dokuz ay karnında taşıdı, zorluklarla dünyaya getirdi, iki sene emzirdi, geceleri senin için uykusuz kaldı, her gün birkaç kez temizliğini yaptı ve çeşitli meşakkatlerle seni bu yaşa kadar getirdi. Onun sana yaptıklarını şimdi sen ona yapabiliyor musun?” “Hayır hocam.” diye cevap verdi. Bu sohbetten sonra biraz düşündü ve şöyle dedi “Hocam sizin bu söylediklerinizden irşad oldum ve iyi bir ders aldım. Anama başka bir ev tutmaktan vazgeçtim. Bundan sonra ona daha ziyade hizmet edeceğim.”dedi. Bunun üzerine ben de ona Hz. Peygamber’in şu hadis-i şeriflerini hatırlattım. “Anne, cennet kapılarının orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı zayi et veyahut onu koru.” İşte ey insan! Sen o kapıdan cennete gireceksin. İstersen o kapıyı açık tut, istersen kapa. Artık sen bilirsin. Adamın biri Peygamber Efendimiz’e “Ya Resûlullah! Cihada gitmek istiyorum, ne buyurursunuz?” diye sorunca, Allah Resûlü “Anan baban hayatta mı?” diye sordular. O kimsenin “Evet” demesi üzerine, Hz. Peygamber “Öyle ise ana babanın yanında dur ve onlara hizmet eyle, cihada gitmiş kadar sevap alırsın.” diye buyurdular. Bundan da anlaşıldığı gibi, ana babaya hizmet etmek, insana Allah yolunda cihad kadar sevap kazandırabilir. İki dünyasının saadet ve selametini, huzur ve rahatını isteyen kişi ana ve babasına ihsan ve hürmet etsin. Ana ve babasına ihsan ve itaat edenin ömrü uzun ve rızkı bereketli olur. Ana baba hakkını taktir etmek mümkün değildir. Onların hukukları çok ehemmiyetli ve son derece mukaddestir. Onlara hürmet etmek, hak ve hukuklarına riayet etmek vaciptir. Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar “Bir evlat hiçbir iyilikle babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa, o zaman hakkını ödemiş olur.” Yine adamın biri “Ya Resûlullah! Kime ihsan edeyim?” diye sorunca, Allah Resûlü Üç kez “Anana!..” dedikten sonra, dördüncüsünde “Babana!..” diye buyurdular. Evet, Allah’ın rızası, ana babanın rızasına bina edilmiştir. Ana ve baba evladından razı olmazsa, Allah da ondan razı olmaz. İsterse o kimse başını hiç secdeden kaldırmasın. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur “Üç kimse vardır ki, Allah kıyamet günü onların yüzene bakmaz. Ana ve babasına asi olan, devamlı içki içen ve yaptığı herhangi bir iyiliği başa kakan.” Ana ve babasını razı eden bir kimsenin, hukukullaha karşı noksanlıkları olsa bile, mağfirete mazhar olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim, Allah Resûlü şöyle buyururlar “Cennet anaların ayağı altındadır.” “Allah’ın rızası ana-babanın rızasındadır.” “Allah’ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır.” Ana babasına hürmette kusur eden, kalplerini kıran ve onlara asi olan kimselerin dünyada dahi su-i akibete uğradıkları, perişan ve bedbaht oldukları herkesin malumudur. Burada asr-ı saadette cereyan eden şu ibretli kıssayı dikkatinize sunmak istiyorum Bir kadın Resûlullah Efendimize gelerek “Ey Allah’ın Resûlü! Kocam son anlarını yaşayan bir hastadır; yanında şehadet getirdiğim halde, dili dönmüyor ve kelime-i şehadet getiremiyor. Buna bir çare bulun da dilinin bağı çözülsün ve şehadet kelimesini söylesin.” dedi. Resûlullah Efendimiz ona “Eşinin sıhhatli zamanındaki yaşantısı nasıldı? Müslümanlığın icaplarını yerine getirir miydi?” diye sordu. Kadın “Ya Resûlullah! Kocam Müslümanlığın icaplarını yerine getirir ve dinin haram kıldığı şeylerden şiddetle içtinab ederdi.” dedi. Bu sefer Allah Resûlü “O halde sen git, onun annesini bana gönder.” dedi. Biraz sonra Resûlulah’ın huzuruna giren yaşlı bir kadın “Ey Allah’ın Resûlü! Ben Alkame’nin annesiyim, beni çağırmışsınız.” dedi. Hz. Peygamber ona “Oğlun Alkame’den razı mısın? Sana karşı evlatlık vazifesini yerine getiriyor muydu? Yoksa sana karşı itaatsizlikte mi bulunuyordu?” diye sordular. Kadın biraz durakladı, durumundan oğluna karşı bir kırgınlığı olduğu belliydi. Daha sonra “Hayır, Yâ Resûlellah! Oğlum çok iyidir, bana karşı hürmet ve itaatte kusur etmezdi. Ancak evlendikten sonra, özellikle de son zamanlarda bana karşı davranışları çok değişti ve kalbimi kırdı. Bu bakımdan ona biraz dargınım.” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashabına odun toplayıp büyük bir ateş yakmalarını emrettiler. Kadın “Ey Allah’ın Resûlü! Ne için ateş yaktırıyorsunuz?” diye sordu. Allah Resûlü “Oğlun Alkame’yi yakmak için.” diye buyurdu. Kadın “Niçin onu yakmak istiyorsun Yâ Resûlellah?” diye sorunca, Efendimiz şöyle buyurdular “Çünkü, karısının sözü ve teşviki ile veli nimeti olan anasını darıltanları Cenab-ı Hak, cehenneminin şiddetli ateşi ile uzun müddet yakacaktır. Eğer sen Alkame’ye hakkını helal etmezsen, o da aynı azaba düçar olacaktır. Bari ben onu burada yakayım da cehennemin o şiddetli azabından kurtulsun.” Bunun üzerine evladına karşı şefkat ve merhamet dolu olan kadın “Yâ Resûlellah! Ben oğlum Alkame’ye hakkımı helal ediyorum, onun ne dünyada ne de ahirette yanmasına gönlüm razı olmaz.” dedi. İşte bir annenin evladına karşı olan şefkat ve merhameti. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Bilal’i ve Selman-i Farisi’yi Alkame’nin evine göndererek, onun dilinin çözülüp çözülmediğini öğrenmelerini söyledi. Onlar Alkame’nin evinin önüne gelince; onun yüksek bir sesle kelime-i şehadet getirdiğini işittiler. Peygamber Efendimiz bir defasında öfkeli bir şekilde üç defa “Yazıklar olsun o kimseye.” dediler. Ashab-ı Kirâm “Kimdir o? Ey Allah’ın Resûlü” diye sorunca, Hz. Peygamber şöyle buyurdular “Ana-babası veya bunlardan biri yanında ihtiyarladığı hâlde, Cennet’e giremeyip Cehennem’e giden kimseye.” Bir gün bir zat Resûlullah Efendimize gelerek şöyle dedi “Ey Allah’ın Resûlü! Ben annemin her türlü hizmetini görüyor ve ona hürmette kusur etmiyorum. Acaba onun hakkını ödemiş oldum mu?” diye sorunca, Allah Resûlü şöyle buyurdular “Asla, sen annen ölsün diye ona hizmet ediyorsun, ama o senin büyümen ve muammer olman için sana hizmet ediyordu.” Bu konudaki bazı hadîs-i şerifleri de dikkatinize sunmak istiyorum “Cennet kokusu beş yüz yıllık mesafeden duyulur. Ana-babasını Üzenler ve sılâ-i rahmi terk edenler bunu duyamaz.”9 “Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını isteyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-ı rahmde bulunsun.” “Allah indinde en faziletli amel, vaktinde kılınan namazdır, ana-babaya iyilik ve Allah yolunda cihad etmektir.” Müslim “Üç kişinin duası kabul olur. Ana-babanın, mazlumun ve misafirin duası.” Tirmizi “Ana-babanın duası, ilahi hicaba ulaşır, duaları kabul olur.”İbn-i Mace “Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zalime olan bedduaları reddolmaz.” Tirmizi “Kendinize, evladınıza ve malınıza beddua etmeyin! Duaların kabul olduğu bir saate rastlar da bedduanız kabul olur.” Müslim “Ana-babasından biri hayatta olup da, onun rızâsını almayan ve onu küstüren kimse, Cehenneme girmeye müstehak olur.” “Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan Allah da senin mutluluk ışığını söndürür.” Ashâb-ı kiramdan biri “Yâ Resûlallah! Ana-baba, evlâtlarına zulmetseler de rızâlarını alamayan yine Cehenneme gider mi?” diye sorunca; Hz Peygamber üç defa “Evet zulmetseler de…” diye buyurdular. Beyhakî Buna göre, ana-baba evlâda haksızlık yapsalar ve ona zulmetseler bile, yine de evlat, onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır. Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmeli, ziyaretlerine gidilmeli, hiç olmazsa bazı vesilelerle hatırları sorulmalıdır. Onların günah olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Anne baba evladına Allah’a isyan etmesini, O’nun emirlerine karşı gelmesini isterse o zaman itaat edilmez. “Anam-babam çok şefkatsiz, onlara nasıl itâ’at edeyim?“ diyen bir kimseye, Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdular “Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi. İki yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdâre ve mâişetini temîn etti. Sana dînini, îmânını öğretti. Seni İslâm terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?” Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terk edip, derhal ana-babanın emrine koş! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen bir şey söyleme! Ananın-babanın duasını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış. Sana gücenmelerinden ve beddua etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazaplarını teskin et. Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Çünkü senin saadet ve felaketin, onların iki dudakları arasındadır. Anan-baban hasta ise, ihtiyar ise, onlara yardım et. Saadetini onlardan alacağın hayır duada bil. Eğer onları incitip, beddualarını alırsan, dünya ve ahiretin harap olur. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken, kıymetini bil. Yüce dinimiz İslâm, anne baba hakkına büyük önem vermiş ve onların meşru ve makul arzularını yerine getirmeyi evladın en büyük vazifesi saymıştır. Ancak, bir evlat, onların meşru olmayan isteklerini yapmamaktan dolayı mesul olmaz. Ana ve babası Eğer şu isteğimi yapmazsan, sana hakkımı helal etmem.” dese bile, onların bu sözü dikkate alınmaz. Çünkü Allah’ın emirleri, anne babanın hakkından önde gelir. Bir ayette şöyle buyrulur “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.”10 Peygamber Efendimiz de “Allah’a isyan olan yerde, ana baba da olsa mahluka itaat edilmez.” diye buyurmuşlardır. Evet, “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir şeye feda edilmez…” Sa’d b. Ebi Vakâs, annesine hürmet ve itaat eden biri idi. Müslüman olunca, annesi ona “Ey Sa’d! Bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni dinini bırakırsın ya da ben yemem, içmem ve sonunda ölürüm. Sen de benim yüzümden; anasının katili’, diye ayıplanırsın.” dedi. Sa’d bin Ebi Vakkas “Anneciğim böyle yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam.” diye cevap verdi. Böylece iki gün iki gece bekledi. Annesi ne yedi ne içti. Bunun üzerine Sa’d bin Ebi Vakkas tekrar ona şöyle dedi “Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın olsa, bunlar birer birer çıksalar, ben yine de dinimden dönmem. İster ye, ister yeme. Artık sen bilirsin.” dedi. Oğlunun bu kararlılığı karşısında annesi direnmekten vazgeçti. Bir müminin anne ve babası kâfir bile olsa, onlara karşı insanî vazifesini yapmalı ve hürmette kusur etmemelidir. İslam alimleri, kâfir bile olsa anne ve babaya nafaka vermenin vacip olduğunu söylemişlerdir. Bir ayette mealen şöyle buyrulur “Sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara iyilikle, adaletle muamele etmenizden Allah sizi men etmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.”11 Esma Binti anlatıyor “Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. Hz. Peygamber’e “Annem yanıma geldi, benimle görüşüp konuşmak arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?” diye sordum. “Evet, ona gereken hürmeti göster.” diye buyurdular. Buna göre Müslüman olan bir anne baba ne kadar günahkar olursa olsun onlara saygı ve hürmette kusur etmemek, maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin etmek lazımdır. İtaat etmek ayrıdır, isyan etmemek ayrıdır. Allah-u Teâlaya isyan olmadıkça anne-babaya mutlak itaat emredilmiştir. Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine ise uyulmaz. Ama isyan da edilmez. Bu istekleri yerine getirilmez ve sessiz kalınır ve hürmet göstermeğe devam edilir. Kalpleri çeviren Allah’tır. Ona iltica etmek gerekir. Çocukların anne babalarına gösterdikleri bu sevgi, saygı ve hürmet onların kalplerinin yumuşamasına yol açabilirler. Hedef ve gaye onları kazanmak olmalıdır. Dinimiz teyze ve dayıyı anne yerinde, hala ve amcayı da baba yerinde kabul etmiştir. Bu sebeple onlara hürmet ve saygı anne babaya yapılmış gibi kabul edilmiştir. Burada anneye yapılan hizmetin mükafatını ortaya koyan şu ibretli kıssayı dikkatinize sunmak istiyorum Hz. Musa bir gün, Allah’a şöyle niyazda bulunmuş “Allah’ım, cennette sonsuza kadar benim komşum olacak kimseyi çok merak ediyorum. Bana onun kim olduğunu bildirir misin?” Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya “Sana cennette komşun olacak kişi falanca kasaptır.” diye buyurmuş. Hz. Musa bu duruma çok şaşırmış. Çünkü o, komşusunun başka bir peygamber veya ermiş bir zat olabileceğini düşünüyordu. “Acaba bu kişi, yapmış olduğu hangi amelinden dolayı, bir peygambere komşu olmaya layık olmuş?” diyerek, onu görmek üzere sorarak dükkanına gelmiş. Dükkanda orta yaşlı ve orta boylu bir adam varmış. Müşterileriyle sohbet eden kasap, Hz. Musa içeri girince, “hoş geldiniz” demiş. Adamın tatlı dilli ve güler yüzlü oluşu nedeniyle Hz. Musa kendi kendine “Acaba güler yüzlü ve tatlı dilli oluşu sebebiyle mi bana komşu olmayı hak etti.” diye düşünmüş. Kasap eti tartarken hak geçmesin diye o kadar titiz davranıyormuş ki, Hz. Musa bu defa “Demek ki, ölçüde çok adaletli olduğu için bunu hak etti.” diye düşünmüş. Hz. Musa’nın yabancı olduğunu öğrenen kasap, onu misafir etmek istediğini söylemiş. O da adamın teklifini kabul etmiş. Akşam kasabın evine gelince, kasap misafiri için çok güzel bir sofra hazırlamış ve onu çok iyi bir şekilde ağırlamış. Hz. Musa bu kez “Demek ki, cömertliğinden dolayı bana komşu olmayı hak etti.” diye içinden geçirmiş. Kasap “Benim yapmam gereken bir işim var, birazdan dönerim.” diyerek, misafirinden müsaade alarak dışarı çıkar. Adam biraz sonra döndüğünde Hz. Musa onun nereye ve ne için gittiğini sorar O da “Benim çok yaşlı bir annem var. Babamın ölümünden sonra felç geçirdi. Ben, evleneceğim kimse belki onunla yeterince ilgilenemez düşüncesiyle evlenmedim. İşten döndüğümde onun zaruri ihtiyaçlarını temin ediyorum. Annem çok sakin bir kadındır, fazla konuşmaz. Bir duası vardır sürekli olarak onu mırıldanır.” Hz. Musa “Annen nasıl dua eder?” diye sorar. Misafirinin Hz. Musa olduğunu bilmeyen kasap gülümseyerek şöyle der “Gerçi, pek olacak şey değil amma, annem daima bana şöyle dua eder Evladım ben senden razıyım. İnşallah, cennette Hz. Musa’ya komşu olursun.’ Ben kim, büyük bir peygambere komşu olmak kim?” Bu manzara karşısında çok duygulanan Hz. Musa “İnşallah Allah, annenin duasını kabul edecektir.” der ve oradan ayrılır. Eğer kişinin ana babası vefat etmiş ise, onları daima hayırla yad etmeli, makul olan vasiyetlerini yerine getirmeli, dostlarıyla ilişkisini devam ettirmeli, sadaka vermeli, namazlardan sonra dua edip, sevaplarını onların ruhlarına bağışlamalıdır. Bir mümin duada yalnız kendi nefsi için değil, ana babası ve diğer bütün müminler için mağfiret dilemelidir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur “Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”12 Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmaktadır “Ana-babasına asi olan, vefatlarından sonra, onlar için dua etse, Allahü Teâlâ, onu, ana-babasına itaat edenlerden yazar.” İbni Ebiddünya “Bir kimse, anasına, babasına, büyü annesine ve büyük babasına dua etmeyi terk edecek olursa, o kimsenin rızkı kesilir.” Ayrıca bir evlat, sevabı onlara bağışlamak üzere oruç tutmalı ve hacca gitmelidir. Âlimlerin kısm-ı ekserisi ana-baba için hac caizdir demişlerdir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur “Ölmüş ana-babası adına hac edene, hem kendi hem de ana-babası için hac yapmış sevabı verilir. Ana-babasının ruhuna müjde verilir.” Dare Kutni Ana-babanın kabirlerini ziyaret edip Kur’an-ı Kerim okumalı. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur “Ana-babasının veya birinin kabrini ihlasla ve mağfiret umarak ziyaret eden, kabul olmuş bir hac sevabı alır ve bunu âdet edinenin kabrini de melekler ziyaret eder.” Hakim Onların kabirlerini Cuma günleri ziyaret etmeli. Peygamber Efendimiz “Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.”Tirmizi buyurarak bu hakikatı ifade etmiştir. Eğer bir kişinin ana veya babası kendisinden razı olmadan vefat etmiş, hakkını helal etmemiş ve hatta beddua etmiş ise, bundan dolayı tevbe istiğfar edip, onlar için hayırlı işler yapmalı, yaptığı hayır ve hasenatın sevabını onlara bağışlamalıdır. Bu hal onların ruhlarını memnun eder ve inşallah günahlarının affına vesile olur. Anne Babanın Evladına Karşı Vazifeleri Evladın anne babaya karşı vazifeleri olduğu gibi, anne babanın da çocuklarına karşı birçok vazifeleri vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz. 1. Ana-baba çocuklarına Ahmed, Mehmed, Mahmûd, Ayşe, Fatma ve Zeynep gibi güzel isimler koymalıdır. Allahü Teâlâ, “Habibiminisminde olan Müslüman’a azâb etmeye haya ederim.” buyurdu. Peygamber Efendimiz de “Üç oğlu olup da birine benim adımı vermeyen, cahillik etmiş olur.” diye buyurmuşlardır. Taberânî 2. Çocuklarına Kur’ân-ı Kerîm okumasını öğretmeli ve onun emir ve yasaklarını anlatmalıdır. 3. Çocuklarını helâl rızık ile beslemelidirler. 4. Çocuklarını yedi yaşından itibâren namaz kılmaya alıştırmalıdır. 5. Her Müslüman’a farz olan ilmi, çocuklarına öğretmelidirler. 6. Çocuklarına iyilik ve ihsanda bulunmalıdırlar. Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar “Evlâdınıza ikram edin, ana-babanın sizde hakkı olduğu gibi, evlâdınızın da sizde hakkı vardır.” Ve “Hediye verirken çocuklarınızın arasında eşitliğe riâyet edin.” Taberânî 7. Ana baba çocuklarını Kur’an ve İslâm ahlakı ile terbiye etmelidirler. Zira, Peygamber Efendimiz “Çocuğu güzel terbiye etmek, evlâdın baba üzerindeki haklarındandır.” buyurarak bu hakikatı ifade etmişlerdir. “Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz! Öğretmezseniz, mes’ûl olursunuz.” Müslim Allah’ın hukukunu ve kul hakkını, helal ve haramı öğretmek de anne-babanın vazifelerindendir. Bu bakımdan ana babanın evladına karşı en birinci vazifesi imana ve ibadete ait hakikatleri onun ruh ve kalbinin en derin köşelerine kadar nakşetmektir. Tâ ki, insî ve cinnî şeytanların eli oralara kadar uzanıp evladın iman ve itikadını ifsat etmesin. Bunun için iman ve ibadete ait eserleri okumalarını çocuklara tavsiye ve telkin etmek gerekir. Tâ ki, ilimde, irfanda ve fazilette daima yükselsinler. Hatta bu tehlikeli asırda bu iman ve ubudiyete ait hakikatleri yaşayıp, yaşatmak vücub derecesinde zaruridir. Sonra çocuğa kahramanlık ve cesaretin önemini ve bir fazilet olduğunu anlatmak lazımdır ki, karşısına çıkan engelleri, zorlukları cesaret ve metanetle aşabilsin. Böyle maneviyatı sağlam, faziletli gençlerden teşekkül eden milletler elbette her zaman payidar olur ve yaşarlar. İnsanların yegâne kurtarıcısı, içtimai nizamın temeli, saadet-i beşeriyenin muhafızı ve muaşeret-i medeniyetin temeli güzel ahlaktır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur “Hiçbir ana baba evladına güzel ahlaktan daha büyük bir miras bırakamaz.” Güzel ahlâk, başlı başına bir ilimdir ki; tahsili çocukluk ve gençlik çağında başlar. Bu zamanda bir taraftan onun maddî vücudu gelişirken, bir yandan da fikir ve karakteri inkişaf eder. İnsan, ilim ve irfan ile ne kadar yükselirse yükselsin, güzel ahlâktan mahrum ise, bir gün hüsrana uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. İnsan, ancak güzel ahlâk ile kemal bulur, onun ile sevilir ve itibar görür. Bu bakımdan anne babanın evladına karşı olan vazifelerini hakkıyla yerine getirmeleri için güzel ahlâkı bütün şubeleriyle yaşamaları ve bu noktada çocuklarına örnek olmaları icabeder. Evlatlarına evvela güzel isim vermek, güzel terbiyeyle büyütmek, başta Allah korkusu, istikamet, iffet, takva, tevazu, hilm ve şecaat gibi güzel ahlakın önemini anlatmak gerekir. Malumdur ki, her insanın yaratılışında iyiye ve kötüye, hidayet ve dalalete kabiliyet mevcuttur. Şayet o ruh, dini terbiye ve güzel ahlâkla ıslah edilmezse sefahet, işret, fısk ve fücur gibi bayağı hislerin ve şehvanî arzuların tesiriyle hayvandan aşağı bir derekeye düşer. Dünyada rezil, rüsvay olduğu gibi ahirette azab-ı İlahiye maruz kalır. Ana ve baba çocuklarına karşı yapılması gereken vazifeleri ihmal ederlerse, şefkat ve muhabbetle büyüttükleri evlatlarının hem dünyasını hem de ahiretlerini yıkmış olurlar. Bediüzzaman Hazretleri kendi hayatını örnek vererek çocuk terbiyesinde annenin önemini şöyle ifade eder “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” 13 Dipnotlar 1 İsra Suresi, 17/23. 2 En’âma Suresi, 6/151. 3 Bakara Suresi, 2/215. 4 Mektubat. 5 Mektubat. 6 Lokman Suresi, 31/14-15. 7 Ahkaf Suresi, 46/15. 8 Lem’alar. 9 Tebarânî. 10 Ankebut Suresi, 29/8. 11 Mümtehine Suresi, 60/8. 12 İbrâhim Sûresi, 14/41. 13 Lem’alar.
İtaat, kulun Yaratanı karşısında olması gereken durumunu açıklayan önemli bir kavramdır. İnsan, kul olarak yaratıcısının karşısında ne yapacak? Onun rolü nedir? Rabbi ondan ne gibi bir tavır beklemektedir? İşte itaat bu gibi soruların mukabilidir. İtaat, sözlükte inkıyat etmek, yani boyun eğmek demektir. Emre uyma, sözü dinleme, alınan emri yerine getirme, verilen emre göre hareket etmek gibi manalara da gelir. Türkçede kullanılan itaat kelimesi de aynı anlamdadır. Yine itaat kelimesinin karşıtı isyandır. Ayrıca serkeşlik ve muhalefet de onun zıddıdır. Allah Kur'an'da kendi emrine itaati şöyle belirtiyor "Yoksa onlar Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister-istemez O'na teslim olmuşlardır ve O'nun huzuruna döndürüleceklerdir." 3/Ali İmran, 83 Buradaki isteyerek kelimesi 'itaat' kelimesiyle ifade edilmektedir. Bunun anlamı yerde ve gökte olan şeyler, ister Allah'a itaat edici olsunlar, isterse de bundan hoşlanmasınlar; her şey O'na teslim olmak zorundadır. İnsan Kime İtaat Etmelidir? Allah subhanehu ve teâlâ yarattığı ve kendilerine nimet verdiği kullarının kendisine isyan değil itaat etmelerini istiyor. Eğer insan ilah diye alemlerin Rabbine itaat etmezse; sahte ilah ve rablere veya tağutlara itaat edecektir. Bu da o insanın şirke ve sapıklığa düşmesidir. Bugün bu durum göz önüne alındığında, insanların büyük çoğunluğunun bu hal üzere olduğu görülecektir. İnsanlar dilleriyle Rabb olarak Allah'ı kabul ederken, fiilleriyle Rabb olarak Allah'ın dışında rabler ve ilahlar edinmekteler. Ya onların hayatlarına yön veren rableri laik anayasaları, ya örf ve adetleri ya da kendi hevalarıdır. Allah, kendisine itaat etmeyi emrettiği gibi, kendi adına olan şeylere de itaat etmeyi bizlere emrediyor. Yani kullarının üzerine velayet hakkı verdiklerine de itaat edilmelidir. Nitekim Allah şöyle emrediyor "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Rasûl'e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve Rasûlü'ne döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir." 4/Nisa, 59 Burada Allah ve Rasûlü dışında emir sahiplerine de itaat edilmesi emredilmiştir. Çünkü Allah emir sahiplerine, Müslümanların üzerinde velayet yetkisi vermiştir. Emir sahipleri Allah'a ve Rasûl'e bağlı kaldıkları müddetçe onlara itaat edilir. Yine kadın, kocasına itaat eder. Çünkü kocasının onun üzerinde velayeti vardır. Yani kimin, kimin üzerinde velayet hakkı varsa, ona itaat etme hakkı doğar. Kafir ve müşriklere, Allah velayet hakkı vermediğinden dolayı, itaat edilmez. Çünkü Allah ayette "Allah, kafirlere mü'minlerin üzerine bir yol vermeyecektir." 4/Nisa, 141 buyurur. Burada Allah kafirlere, mü'minlerin üzerine yönetici veya söz sahibi olma hakkını vermemiştir. Bir Müslüman, berasının gereği olarak onlara bu hakkı vermemeli ve onlara itaat etmemelidir. Kafirlere itaat etmek; onları takip etmek, onların izleri üzerinden gitmek, din ve dünya görüşü olarak onların fikirlerini benimsemek ve onların emrettiklerini Allah'ın rızasına uymasa bile yerine getirmektir. Kafirlere İtaat Etmek İslam, masiyet şirk, küfür ve haram olan herhangi bir şeyde, insanlara itaat etmeyi yasaklamıştır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der "Allah'a isyanda yaratılanlara itaat yoktur." Buhari, Müslim Dikkat edilirse Allah Rasûlü önümüze genel bir kaide koymuştur. O da kim olursa olsun şayet masiyeti emrediyorsa, ona hiçbir şekilde itaat edilmeyeceğidir. Nitekim Allah, anne-babaya kafir olsalar dahi iyilik yapılmasını ve itaat edilmesini, ancak bu itaatin mutlak değil mukayyed olmasını emrediyor. Kayıt ise, insana masiyeti emretmedikleri müddetçe onlara itaat edilmesidir. Allah bunun için şöyle der "Biz insana anne ve babasını onlara iyilikle davranmayı tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır. Eğer kendisine hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşasın diye sana zorlarlarsa o vakit onlara itaat etme ve kendileriyle dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna tâbi ol! Sonra dönüşünüz banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim." 31/Lokman, 14-15 Bu ayette Allah subhanehu ve teâlâ ebeveyne itaatin sınırını belirlemektedir. Şöyle ki eğer onlar evlatlarını şirke ve küfre zorlarlarsa, burada onlara itaat edilmez. Yine masiyet konusunda itaatin yasaklandığını belirten ayetlerden biri Enam Suresi 121. ayettir. Nitekim ayette "Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyleri yemeyin; çünkü bu fısktır yoldan çıkıştır. Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına telkinlerde bulunurlar. Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik olursunuz." 6/En'am, 121 Allah ölmüş olan hayvanların etini yemeyi yasaklayınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara 'Ölmüş hayvanı siz öldürünce kesince helal oluyor da tabii bir ölümle ölen niye helal olmasın!' diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında bazı Müslümanların kalplerinde bir şüphe hali belirdi. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi. Bkz. İbni Kesir ilgili ayet tefsiri Burada Allah, müşriklere olacak olan itaatin şirk olduğunu beyan ediyor. Çünkü Mekkeli müşrikler ölü hayvan etini helal görüyorlardı. Yani 'Onların ölü hayvanı helal kabul ettikleri gibi siz de helal kabul ederseniz, o zaman siz de müşrik olursunuz.' denilmektedir. O zaman masiyet cinsinden olan herhangi bir şeyde insanlara itaat yasaklanmıştır. İtaat edilen masiyetin şirk, küfür ve haram cinsine göre insanlar hüküm alırlar. Kafirlere İtaat Etmenin Hükmü Nedir? Bu konu genellikle karıştırılan ve insanların tekfirde aşırıya gittiği bir bahistir. Sebebi ise insanların, bahsin aslını İslam'dan almakla beraber, içini doldururken ve sınırını çizerken Allah ve Rasûlü'nün kastettikleri ile değil akılla ve hevayla hükmü belirlemeleridir. Böyle olunca da kafire haram noktasında yapılan itaatin, küfür olduğuna hüküm vermişlerdir. Oysa İslam'a baktığımızda kâfire yapılan itaatte ayrıma gitmiş ve itaatin cinsine göre hüküm vermiştir. İslam'ın yaptığı bu ayrımı şöyle belirtebiliriz; Bir Müslüman, şayet küfür olan bir meselede kafire itaat ederse bu itaati Müslümanı küfre götürür. Nitekim yukarıdaki ayette Allah kafire bu konuda itaatin şirk olduğunu söylemiştir. Bunun sebebi onların Allah'ın haram kıldığı ölü etini helal görerek yemeleridir. Ki icma ile Allah'ın haramlarını helal, helallarını haram görmek küfürdür. Burada Müslümanlar şirk olan bir meselede müşriklere itaat edeceklerinden dolayı bu onları şirke götürecekti. Şayet Müslüman, kafire küfür olmayan ama haram olan bir meselede itaat ederse, bu itaati fıska ve harama götürür. Nitekim Âdem'in aleyhisselam şeytana itaat etmesi meselesinde; Adem'e aleyhisselamşeytan yaklaşarak 'bu ağaçtan ye' diyor. Adem aleyhisselam burada şeytana itaat ediyor. Ama bu Adem'i aleyhisselam küfre sokmadı haşa ve kella. Çünkü ağaçtan yememe emri bir günahtı. Bundan dolayı Adem aleyhisselam Allah'a subhanehu ve teâlâ tevbe ediyor ve Allah da onu bağışlıyor. Bu kaidenin daha iyi anlaşılması için bir takım örnekler verecek olursak Bir kafir, Müslüman'a boynuna haç takmasını emrettiğinde. Müslüman da ikrah olmaksızın haçı boynuna takarsa, bu fiil Müslümanı küfre götürür. Çünkü kafire, küfür olan bir amelde itaat etmiştir. Yine bir kafir bize 'Siz bazı konularda aşırıya gidiyorsunuz. İslam'da 'cihad' diye bir şey yoktur. Cihad sadece belli bir dönemde, Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem belli yöresel durumlarda yaptığı bir ameliyedir' dedi. Şayet biz de 'Doğrudur, olabilir' diyerek onun bu konudaki fikrine itaat edersek bu bizi küfre götürür. Çünkü cihad farzdır bu şekilde dediğimizde bir farzı inkar etmiş oluruz. Yine bir Müslüman işyerine girecek ve patronu ona 'sakalını kesmezsen seni işe almam' dedi. Sakal kesmek haram olduğundan dolayı buna itaat edip sakalını keserse bu itaati Müslümanı şirke değil sadece harama ve fıska sokar. O zaman kafire yapılan her itaat insanı küfre sokmaz. Bilakis itaat edilen konunun türüne göre hüküm değişir. Şayet kafire, küfürde itaat edilirse bu insanı küfre sokar ve kafirler zümresine dahil eder. Haram olan bir meselede itaat edilirse bu insani günahkar yapar. Selam ve dua ile…
Rüyanın Özeti Rüyada evladın anneye beddua etmesi daha iyi ve güzel çalışmalara gireceğine, beklediği bir haberin sevindirici ve olumlu bir şekilde geleceğine, herkesten ileriye gideceğine, yatırım ve iş konularında desteğe ihtiyaç duyulacağına, dar gelirli olanların rahatlayacaklarına ve ellerine geçecek paranın bereketli olacağına, sıkıntı yaratan ve zor durumlara düşmeye sebep olan insanların uzaklaştırılacağına yorulmaktadır. Rüyanın Geniş Tabiri Rüyada evladın anneye beddua etmesi büyük bir azimle çabalayarak kendi işini kuracağına, etrafındaki insanlara başları sıkıştığında yardım edeceğine, vazife aldığı bir projeyi alnının akı ile teslim edebilmek için bu konuda uzman kişiler ile bağlantı kurulacağına, kederinin ve zorluklarının uçup gideceğine, lüks tüketimin daha rahat yapılacağına, daha iyi ve güzel çalışmalara gireceğine, maddi olarak üstünlük elde edeceğine yorulmaktadır. Rüya tabirleri lugatına göre işlerini zahmetsizce bitireceğine, çok kötü durumlara düşüp zarara uğramaya sebep olan şanssızlığın kısa zamanda kırılacağına, beklediği bir haberin sevindirici ve olumlu bir şekilde geleceğine, sorunlarını geride bırakıp huzurlu bir hayat süremeye çalışacağına ve neredeyse kendisi ile aynı yollardan geçmiş hayırlı bir kısmet ile dünya evine gireceğine, şansın ve istikbalin açık olduğuna, zorlu bir dönemecin kolayca geçileceğine işaret etmektedir. Rüyada evladın anneye beddua etmesi çok huzurlu ve mutlu bir yaşam süreceğine, rahatlığa ereceğine, huzura ve esenliğe kavuşacağına, hayır getirecek bir konuda çalışacağına, iş hayatında ve aile hayatında düştüğü boşluktan kurtulması ve parasal olarak çok zor durumlara düşmemesi için yardım edileceğine ve herhangi şekilde ortaya çıkabilecek hastalık durumundan ötürü gereken ne varsa yapılacağına, herkesten ileriye gideceğine, almış olduğu bir borcu sıkıntısız ve kesintisiz bir şekilde ödeyeceğine ve insanların parmakla göstereceği ve saygı duyacağı bir kişi olacağına işaret ettiği söylenir. Rüya tabiri ansiklopedisine göre ortak işlere gireceğine, kendisini zor zamanlar içinde bulsa bile maddi olarak çok rahata ereceğine, yatırım ve iş konularında desteğe ihtiyaç duyulacağına, kendisini mutlu edecek ve kazanç sağlayacak yeni uğraşlar edineceğine, bazı konularda anlaşamadığı insanlar ile çok uzun konuşmalar sonunda orta yolun bulunacağına, her zaman akıl yoluyla hareket edeceğine, işinin ehli bir kişi ile birlikte çeşitli işlere girip büyük kazançlar elde edeceğine yorulur. Rüyada evladın anneye beddua etmesi dar gelirli olanların rahatlayacaklarına ve ellerine geçecek paranın bereketli olacağına, uzun zamandır görmediği aile dostlarını büyük bir mutluluk ve heyecan içinde karşılayacağına, mantık ve sezgileriyle hareket etmesi halinde her işini kolaylıkla halledeceğine, bazı zor durumlar ile bölünen bir ilişkinin kaldığı yerden devam edeceğine, deyim yerindeyse kendini tüy gibi hafif hissedeceğine, istediği kadar dünya nimetlerinden ve güzelliklerinden faydalanacağına alamet eder. Rüya yorumu sözlüğüne göre sıkıntı yaratan ve zor durumlara düşmeye sebep olan insanların uzaklaştırılacağına, borçların kısa sürede ödeneceğine ve mutlu olunacağına, eğer yolcu ise kısa zamanda memleketine kavuşacağına, sağ salim yolculuğunu bitireceğine, rahat geçinerek yaşayacağına, çok rahat ve huzurlu bir döneme gireceğine, beklediği bir neticenin kendisi için olumlu sonuçlanacağına yorumlanmaktadır.
CevapDeğerli Kardeşimiz;Dinimiz anne baba hukukuna büyük bir ehemmiyet vermiş ve onların isteklerini yerine getirmeyi evladın bir vazifesi olarak görmüştür. Bu nedenle anne ve babanın meşru arzu ve isteklerini yerine getirmeye gayret göstermemiz gerekir. Ancak dinimizin yasakladığı bir şeyi emrediyorlarsa bunu yapamayız. Çünkü Allah’ın emirleri anne babanın hakkından önde gelir. Meşru olmayan isteklerini yapmadığımızdan dolayı mesul olmadığımız gibi, “Hakkımı helal etmem!..” derse de bu sözü dikkate çeviren Allah’tır; Ona iltica etmek gerekir. Çocukların anne babalarına gösterdikleri bu sevgi, saygı ve hürmet onların kalplerinin yumuşamasına neden olabilir. Hedef ve gaye onları kazanmak ve babamız yaşlandıkları zaman, onlara bakmak ve onların hatırlarını kıracak hareket ve davranışlardan kaçınmak gerekir. Anne babaya isyanın büyük günahlar sınıfından sayılmasının esas noktası; onların zayıf ve bakıma muhtaç oldukları bir durumda, onları terk edip, hizmetlerini görmemek ve hürmetsizlik ve baba dine muhalif bir şey teklif ederlerse onlara itaat edilmez lakin burada da onların kalbini kırmadan müsbet hareket etmek ve yumuşak huyluluk göstermek Binti Ebi Bekr radiyallahû anha anlatıyor"Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. Nasıl davranmam gerekeceği hususunda Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam'den sorarak'Annem yanıma geldi, benimle görüşüp konuşmak arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?' dedim.'Evet, ona gereken hürmeti göster.' dedi." 1Hadiste zikri geçen, Esma'nın annesi hakkında birçok münakaşalar var. Bizim için hadisin ifade ettiği ahkâm mühimdir. Anne ve baba kâfir olsa bile onlara karşı insanî vazifelerimizi, evlatlık alâka ve hürmetini göstermek gerektiği anlaşılmaktadır. Hatta bu hadisten "kâfir bile olsa anne ve babaya nafaka vermenin vacib olduğu" hükmü çıkarılmıştır. Kâfir bile olsa anne ve babaya karşı hürmet etmek ve nafaka vermek meselesinin ehemmiyeti şuradan anlaşılmaktadır ki, yukarıdaki hadis üzerine vahiy gelmiş ve mesele Kur'an-ı Kerîm'de hükme bağlanmıştır."Sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara iyilik, onlara adaletle muamele etmenizden Allah sizi men etmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever." Mümtahine Suresi, 60/8Müşrik bile olsa anne ve babaya hürmet hususunda şu ayet daha açıktır“Eğer onlar ebeveyn sence ilimde yeni olmadık herhangi bir şeyi bana eş tutman üzerinde seni zorlarlarsa, kendilerine itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy…" Lokman Suresi, 31/15Bu izahlara göre Müslüman olan bir anne baba ne kadar günahkâr olursa olsun, onlara saygı ve hürmette kusur etmemek lazım geldiği kendiliğinden anlaşılır. İtaat etmek ayrıdır, isyan etmemek ayrıdır. Allah Teâlâ’ya isyan olmadıkça anne-babaya mutlak itaat emredilmiştir. O halde Allah’ın emrine aykırı olmayan her isteklerini yerine getirmek gerekir; Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine ise uyulmaz. Ama isyan da edilmez. Bu istekleri yerine getirilmez ve sessiz kalınır. Hürmet ve saygı devam ayette şöyle buyrulur “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.” Ankebut Suresi, 29/8Peygamber Efendimiz asm. de şöyle buyururlar “Allah’a isyan olan yerde, ana baba da olsa mahlûka itaat edilmez.” Evet, “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir şeye feda edilmez...”Sa’d b. Ebi Vakâs, annesine hürmet ve itaat eden biri idi. Müslüman olunca, annesi ona “Ey Sa’d! Bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni dinini bırakırsın ya da ben yemem, içmem ve sonunda ölürüm. Sen de benim yüzümden; 'anasının katili', diye ayıplanırsın” bin Ebi Vakkas “Anneciğim böyle yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam.” diye cevap verdi. Böylece iki gün iki gece bekledi. Annesi ne yedi ne içti. Bunun üzerine Sa’d bin Ebi Vakkas tekrar ona şöyle dedi “Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın olsa, bunlar birer birer çıksalar, ben yine de dinimden dönmem. İster ye, ister yeme. Artık sen bilirsin.” dedi. Oğlunun bu kararlılığı karşısında annesi direnmekten mü’minin anne ve babası kâfir bile olsa, onlara karşı insanî vazifesini yapmalı ve hürmette kusur etmemelidir. İslam âlimleri, kâfir bile olsa anne ve babaya nafaka vermenin vacib olduğunu Binti Ebibekr anlatıyor "Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. Hz. Peygamber’e "Annem yanıma geldi, benimle görüşüp konuşmak arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?" diye sordum. "Evet, ona gereken hürmeti göster." diye göre Müslüman olan bir anne baba ne kadar günahkâr olursa olsun onlara saygı ve hürmette kusur etmemek, maddî ve manevî ihtiyaçlarını temin etmek lazımdır. İtaat etmek ayrıdır, isyan etmemek ayrıdır. Allah-u Teâlâ’ya isyan olmadıkça anne-babaya mutlak itaat emredilmiştir. Allah’ın emirlerine aykırı olan isteklerine ise uyulmaz. Ama isyan da edilmez. Bu istekleri yerine getirilmez ve sessiz kalınır ve hürmet göstermeğe devam edilir. Kalpleri çeviren Allah’tır. Ona iltica etmek gerekir. Çocukların anne babalarına gösterdikleri bu sevgi, saygı ve hürmet onların kalplerinin yumuşamasına yol açabilirler. Hedef ve gaye onları kazanmak şekilde; anne ve baba iman hizmetine mâni oluyorlar ve istemiyorlar ise; kırmadan ve dökmeden yine hizmete devam etmek esastır. Yoksa nasıl olsa ben haklıyım ve hak yolundayım deyip, onlara sert davranmak ve incitmek doğru bir yaklaşım olmaz. Bu hususta ne onları kırıp inciteceğiz, ne de onlara itaat edeceğiz, böyle hassas ve latif bir siyaset takip etmemiz maddî ve dünyevî hususlarda anne ve babaya mutlak itaat etmesi gerekir. Dünyanın menfaatleri yüzünden onlara hürmetsizlik ve itaatsizlik etmek, onları kırıp incitmek, çok çirkin ve kötü bir haslettir. Bu zamanda sırf dünya hayatında daha rahat edebilme gayesi ile, anne ve babalarını huzurevlerine bırakan ve onlara bakmayanlar, insan suretinde canavar bozmalarıdır, insanlıktan nasibi olmayan zararlı hayvanlardırlar. Üstad bu konuyu, Yirmi Birinci Mektub'ta gayet güzel ve tafsilatlı bir şekilde izah ediyor.1 bk. Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, 3642; el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1335; el-Elbânî, Sahîhu'l-Câmii's-Sağîr ve ve dua ile...Sorularla Risale Editörü
Bugün İtaat ruhu için dua noktaları ile ilgileneceğiz. Çoğu insan itaat etmenin Tanrı'nın bir lütfu olduğunu bilmiyor. O Şimşon, garip bir ülkeden bir kadınla evlenmemesi için nasıl içtenlikle uyarıldı. Tüm uyarılara rağmen, Samson hala bir darkafalı olan Delilah'a yerleşmeye karar hikayesi, sırf Tanrı'nın talimatlarına ve uyarılarına uymadığı için bir tehlikeyle sonuçlandı. Benzer şekilde hayatımızda da tek yapmamız gereken güven ve itaat etmek olduğu zamanlar vardır. Kral Saul'un hikayesini hesaba katalım. Samuel tarafından kendisine verilen basit talimata karşı geldi. İtaat etmek yerine itaatsizlik eyleminin kefareti olarak Tanrı'ya fedakarlık Peygamber ona kesin olarak, Rab'bin sesini reddettiğiniz ve onun talimatına uymadığınız için, Rab'bin onu Kral olarak reddettiğini söyledi. Kitabı 1 Samuel 15 22-23 RAB, yakılan sunulardan büyük zevk aldı ve kurbanRAB'bin sesine itaat etmek gibi? Hani, itaat etmek kurbandan, dinlemek koçların yağından daha iyidir. Çünkü isyan, kehanetin günahıdır ve varsayım, haksızlık ve putperestliktir. RAB'bin sözünü reddettiğiniz için, sizi kral olmaktan da reddetti. " Papaz Ikechukwu'nun Yeni Kitabı. Amazon'da şu anda mevcutBu İncil pasajından Tanrı'nın itaatsizlikten nefret ettiği sonucuna varabiliriz. Bağışlamaya gelmektense itaat etmemizi tercih ederdi. Tanrı'nın, Saul'un krallığının İsreal Kralı olarak sona erdiğini bildiren Peygamber Samuel'in sözünü onurlandırmasına dua edeceğimizi tam olarak anlayabilmemiz için, itaatsizliğin bazı olumsuz sonuçlarını hızlı bir şekilde Neden Önemlidirİtaatsizlik eylemi, Tanrı'nın kutsamasının gerçekleşmesini engelleyebilirDüşmanın Tanrı'nın kutsamasını almamızı reddetmesinin yollarından biri itaatsizlik eylemidir. Tanrı'nın Şimşon'un yaşamındaki amacı, onun için Tanrı'nın halkının bir teslimatı olmasıydı. Ancak Şimşon, yabancı bir ülkeden evlenerek Tanrı'ya itaatsizlik ettiğinde, düşmanı ile birlikte öldü ve Tanrı'nın yaşamının amacı yerine İsreal'in çocukları kırk yıl boyunca çölde yolculuk ettiler çünkü Tanrı'nın talimatına uymayı reddettiler. Tanrı'nın planı onlar için kırk gün yolculuk etmekti. İtaatsizlikleri, Tanrı'nın yaşamları için verdiği vaadin tezahürünü kutsamasının kilidini açarDaha önce de belirtildiği gibi, bazen tek yapmamız gereken Tanrı'ya güvenmek ve itaat etmektir ve her şey yerine oturacaktır. Samuel Peygamber, Eli'nin oğullarından biri gibi hayatına son verirdi, ancak itaat etmesi Tanrı'nın ruhunu ona getirdi. Samuel, bir tatmin çocuğuydu. Hannah, Samuel'i tapınakta Tanrı'ya hizmet ettireceğine dair Tanrı'ya söz Tanrı'nın talimatlarına itaatsizlik etmeyi ve hayatını Eli'nin oğulları gibi dolu dolu yaşamayı seçebilirdi. Ancak, tüm kalbiyle Tanrı'ya hizmet etmeyi seçti ve Tanrı onu İsreal halkı için büyük bir peygamber itaat ederiz çünkü bu bizim görevimizdirBiz kurtarılmışların neslimiz. Karanlığın içinden İsa Mesih'in muhteşem ışığına çağrılanlar. Bizi kral ve rahip yapmak için oğlunun kıymetli kanıyla bizi kurtaran kişiye itaat etmek, güvenmek ve hizmet etmek bizim yazı, Mesih'in bizi özgür kıldığının Özgürlük için olduğunu söylüyor, bu yüzden, bir daha günahın kölesi olmayabilmemiz için sağlam duralım. Tanrı'ya itaat etmek görevimizdir, böylece bir daha şeytanın kurbanı NoktalarıYüce İsa, lütfunuz için teşekkür ederim. Bize verdiğiniz kutsal ruhun armağanı için sizi büyülüyorum. Sizi tanımamız ve size hizmet etmemiz için bize verdiğiniz lütfu size büyülüyorum. Tanrım, ismin İsa adına Lord, kutsal yazı bana itaatin fedakarlıktan daha iyi olduğunu ve dinlemenin koç yağından daha iyi olduğunu anlamamı sağladı. Baba, İsa adına talimatlarına her zaman itaat etmem için bana ruh vermen için dua İsa, ruhun senin isteğine boyun eğmesi için dua ediyorum. Talimatlarınıza boyun eğmesi için dua ediyorum. Peder Lord, İsa adına bana bu lütfu vermeniz için dua ediyorum. Tanrım, beni bedenin iradesine göre yapmakla suçlayabilecek düşmanın her cazibesine karşı geliyorum. Hayatıma hakim olan her et gücüne karşı geliyorum. İsa adına kutsal hayaletin ateşiyle onu yok ediyorum. Tanrım, uyarılarınızı ve talimatlarınızı çok zor bir şey olarak görmemek için dua ediyorum. İnsanın yüzüne aptalca gelse bile talimatlarını sıkı bir şekilde yerine getirme cesaretini bana ver. Kutsal yazı, insana bir yolun doğru göründüğünü söylüyor ama sonun yıkım olduğunu. Tanrım, ruhumu şeytana kaybetmek istemiyorum. Kurtuluşumu düşmanın aldatmacasına kaptırmayı reddediyorum. Yolunuza sağlam durmam için bana lütuf vermeniz için dua ediyorum. İsa adına ikinci gelişinize kadar lütuf için dua merhametinizle, sözünüze itaatsizlik eylemim tarafından engellenen her nimeti açmanız için dua ediyorum. Lütfunuzla İsa adına tüm kutsamaları serbest bırakmanız için dua ediyorum. Düşmanın her kötü manipülasyonuna, hayatım için nimetinizi kaçırmam için geliyorum. İsa adına iradenize ve amacınıza tevazu ruhu için dua gücüne karşı geliyorum çıplaklık hayatımda. İsa adına her tür kısırlık yok edilir.
evladin anneye itaat etmesi icin dua