Ancakesasen konu tespitinin hatibe bırakılması daha uygundur. Hatip, dinleyicilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak hem kendi hem dinleyici için ilginç bir konu seçmelidir. Bu konu onun uzmanlık alanıyla ilgili, işlenebilir, geliştirilebilir olmalıdır. Ayrıca, konuşmacı; temiz giyinmeli, ciddî olmalı, kibar davranmalı, güzel konuşmalıdır. Ses tonunu yerine göre ayarlamalı, vurguyu iyi yapmalıdır. Konferans verilmeden önce, bir başkası konferansçıyı. bütün özellikleriyle dinleyicilere tanıtmalıdır. Konuşmacı; dinleyicileri sıkıcı ve bıktırıcı söz ve LAF SOKUCU SÖZLER. Salaklık renk olsa, sen gökkuşağı olursun! Bеn istediğim sözü yаzаr, Sеn аnlаdığın kаdаrını dinlersin. Bеn istediğim gibi yаşаr, Sеn yаşаyаmаdığın kаdаrını izlersin. İnce düşünme, üşütürsün. OnlarcaŞehir. Bu bir ile on arasındaki sayılarla ilgili bir peri masalı. Onlar, insanlar gibi, kendi şehirlerinde yaşadılar, arkadaş edindiler, kavga ettiler, kendilerini uzlaştırdılar ve hatalar yaptılar. Yani, "Bir zamanlar, bir sayı vardı" sözleriyle, matematiksel bir hikaye başlıyor Cevap: Mevlananın para ile ilgili sözleri. Darusselam. Mevlananın para ile ilgili sözleri. uzak kal varsın kesen dolmasın Yeterki bu cihanda yüzün kara olmasın Vicdanına mağlup ol hislerini mağlup et Azap içinde ölmek istemiyorsan şayet. »Menfaatten uzak kal varsın kesen dolmasın Yeterki bu cihanda yüzün kara olmasın Kendikendine Almanca öğrenmek isteyenler ve okul için yardımcı drs kitabı arayanlar için harika bir kitap olduğunu ve herkese kolayca Almanca öğretebileceğini şimdiden gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. Doğrudan cihazınızda gerçek zamanlı güncellemeleri alın, şimdi abone olun. UgxKQ. Aşk diye bişey yaşıyorum.. Ne tek taraflı demeye dilim var, ne de karşılıklı olduğuna ıspatım. Beni dindar biri olarak saymışsın, halbuki değilim. Dindar olmakla inançlı olmak aynı şey değil! Derler ki, aşk da unutulurmuş herşey gibi. Hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da dolu dizgin devam ederken unutulurmuş aşk. En zoru da; yüreğinde söyleyemeyeceğin sözlerin kalmasıdır. Bir silgi gibi tükendim ben.. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım mürekkeple yazmışlar oysa.. Ben, kurşunkalem silgisiydim azaldığımla kaldım. Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acıtır… En derin yaralar ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikâye, içten içe… Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak, deli deli akacak; hissediyorum. Bedenlerimizi şekle sokmak için ne çok uğraş veriyoruz. Halbuki beyinlerimizi, düşünce ve algılarımızı geliştirmek için çabamız ne kadar az… Ölüm sahiciliğini yitiriyor kayıplar istatistiklere, çatışmalar haberlere dönüştüğünde. Dönüp dolaşıp vardığım yerde senden, bir senden uzak düştüm, ayrı düştüm. Belki de ilk kez, o zaman bölündüm.. Bazen, hakikat bütün çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde, akıbetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek gelmiyor içimden. Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum ve küfre özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum. Attığımız her adım, yaptığımız her işte kendimizi yansıtırız. Budur çözülmesi gereken bilmece… Derken o yolculukta bir an geliyor, durup geriye bakma gereği duyuyorum. Geçtiğim yolları, uğradığım durakları, güzergâh boyu karşılaştıklarımı anımsıyorum. Yabancı, isminin bir ya da birçok bölümü gölgede kalan insandır. Aşkı aramadan evvel, düşün bir, ya benden nasıl bir âşık olur? İnsanın sevdası karakterinin yansımasıdır. Sen kavgacı isen, ha bire öfkeli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın. Gönlü pak olanın sevgisi de saf olur. Modern aşk istemem, üzüntüden başka ne ki? İlkel aşk isterim, aşkın en ilk’el halini. “Pinhan!” dedi çocuk üst üste üç kere. İlk kez bu ismi söylerken, farkında olmadan el çırptı; omuzları sevinçle oynadı; yüzünde gonca güller açtı. İkinci kez söylerken duruldu, az evvelki taşkınlığından utandı. Üçüncü kez söylerken, ateş bastı dilini, damağını; dudaklarında buruk bir tat kaldı. Beti benzi kül kesildi. O zaman Dürri Baba, kollarını iki yana açıp, olan biteni izleyen dervişlere doğru dönerek, “Nicedir adını bekler dururdu. Velhasıl adı da onu. İşte bugün kavuştular birbirlerine. Adı Pinhan olsun bundan böyle” dedi. Binlerce kelime, onlarca hikâye var boğazımda düğümlenmiş. Susuyorum konuşmam gereken yerlerde; dilimi tutamıyorum ne zaman susmam gerekse. Anlatacak çok şeyim olsa da, emin değilim anlaşılmak istediğimden. Her zaman kolay kolay itiraf edemesek de bunu kendi kendimize, hep öteleri düşleyen, öte yer ararken en yakınlarındakileri mutsuz eden bizler… Ben. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım; ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı kendime saklıyorum. Kitap hâlâ kutsal benim için, kelime hâlâ mühim ve harf hâlâ muamma. Baykuş; kanarya beslermiş amcalar, teyzeler. Kumruları sever, kartalları över, güvercinleri uçurur, kargaları kovar, papağanları konuştururlarmış. Oysa çocuk baykuşları severmiş. “Uğursuz kuş o. İsmini anma, damına çağırma.” Dermiş teyzeler, amcalar. Uğursuz kuşmuş baykuş; gece gördüğü, geceyi gördüğü için. Rüzgarla gelmedim, demişti şems ki; rüzgarla gideyim senin hayatından! Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka “gözbebeğim!” diye hitap edilir. İnanç aşk gibidir, ıspat istemez. Mantıksal bir açıklama beklemez. Ya vardır, ya da yok. Yatak odasındaki komodinin üzerinde yuvarlak bir ayna var. Kenarları gümüşten. Aynanın ortasında bir kadın duruyor. Bedeni patiskadan bez bebek; bir tek bakışları etten ve kemikten. Bakıyor kendine dinmeyen bir merakla. Ayırmıyor gözlerini suretinden. Oysa bilmez mi ki “bakmak” masum bir şey değildir ya da aynalar basit birer obje? Bilmez mi ki aynaların yüzeyleri ya bir kumaş parçasıyla örtülmeli ya da duvara doğru çevrilmeli? Bu kadar mı kayıtsız geleneklere? Yoksa bile bile mi çiğniyor kaideleri? Asırlık öğretilerle inatlaşmak istercesine? Tadına doyulmaz, kimi zaman kışkırtıcı, kimi zaman sakinleştirici ama ruhu hep özgür kalan yazılar. Ey kendisinde kaybulmuş kişi! Bilmezsin, bedenin sana mezar olmuş, nefsini tanımadıkça, nefsin seni gömer olmuş. Neden baktın neyi geride bıraktığına? Söylesene, insan terk ettiği şeye neden dönüp bakar son defa. Bürokratik düzenlemeler, evli çiftlerin bebeklerini kurtarmak için gösterdikleri özeni evlilik dışı doğan bebekler için göstermiyordu anlaşılan. Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve istanbul da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı. Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeye görsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme. Bir gün bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancı’yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek… O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. Ya aşkı öğret bana ya da aşkın yokluğuna üzülmemeyi.. “Beni sevebilir misin?” diye sordu. “Seni zaten seviyorum” dedi aziz gülümseyerek “Ama daha beni tanımıyorsun bile” “Seni tanıyorum” diye üsteledi aziz emin bir sesle “Benimle ilgili bilmediğin o kadar çok şey var ki?” “Seni tanımam için çok şey bilmeme gerek yok. Senin özünü görüyorum” dedi aziz. Ve ella bu cümleyi bir yerden hatırladı sanki… Ağzından çıkan kallavi cümleler beklemediği anlarda ona geri dönüyordu çember gibiydi hayat. Ne verirsen aynen iade ediyordu. Çılgınlıktı bu! İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, Öteki’ni keşfetmek… İyi de bir insana neden ömür boyu geçerli olacak şekilde tek bir isim veriliyordu başka bir isim de verilebilecekken, hatta isminin harfleri karıştırılıp aynı isimden yenileri türetilebilecekken? Kendimiz de dahil etrafımızdaki her şeyi yeniden adlandırma şansı ne zaman alınmıştı elimizden? Doğuştan bana verilen bir isme ilanihaye mıhlanıp yapıştığımı bilmek nasıl sıkmaz ki canımı, hayattaki yegâne tesellim kendim olmamayı başarabilme şansım iken? İsimleri sonsuza kadar sabitleyen bir dünyaya saplanmışım, harflerin çığırından çıkmasına izin vermeyen. Ama ne vakit kaşığımı alfabe çorbasına daldırsam ismimi ve onunla birlikte kaderimi yeniden düzenlemek üzere yeni harfler yakalamayı umuyorum. Belki aşk sevgiliyi kazanmayı değil, onda kendini kaybetmeyi gerektirir. Kadının saçları gelişigüzel bir şekilde toplanmış, sağdan soldan çalı gibi saç tutamları fırlamış. O tutamlardaki her bir saç teli dile gelmiş, isyana gelmiş. Bas bas bağırıyor “Ne olur artık bizi yıka, bizi tara, bizi topla!” Saç dipleri daha da beter haykırıyor, feryat figan. “Ne olur artık bizi boya. İnsan içine çıkamaz olduk utancımızdan. İstersen civciv sarısına boya. Hatta seneler evvel bir keresinde kızıl yapmaya kalkmıştın da korkunç olmuştuk hani. Ona bile razıyız. Yeter ki boya bizi, unutma!” Ne kadar silersen sil ya yırtılır defterin. Yada izi kalır cümlelerin. Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir, şayet aşktan önce’ ve aşktan sonra’ aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir. O kadar çok değişmelisin ki sen, sen olmaktan çıkmalısın! Önce yüzlerini unuturuz sevdiklerimizin. En çok yüzümüzün unutulmasından endişe ettiğimiz halde. Aşk’ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk! Ya tam ortasındadır, merkezinde.. Ya da dışındasındır, hasretinde! Katillerimin yüzlerini seçemiyorum; isimlerindense geride harfler kalacak sadece. Ey kendisinde kaybulmuş kişi! Bilmezsin, bedenin sana mezar olmuş, nefsini tanımadıkça, nefsin seni gömer olmuş. Tebeşirle çizilmiş bir seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi vardır hayatın. Farkında olmadan basıyorsun çizgiye. Kızıyorlar anında yandın! Diye atılıyorsun oyun dışına. Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklardan ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına… şaşırmak ölene kadar… şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek… budur son tahlilde Âdemoğullarına, Havvakızlarına kendilerini keşfettirten serüven. Pek güzeldin, pek latiftin. Börek olsan seni yerdim. Az soğanlı, bol etliydin. Lafa daldım, dibin tuttu. Gönül bu, hemen unuttu. Kişi sevdiğini Allah’a emanet ederse, onu birdaha görmeden ölmezmiş.. Öyleyse Allah’a emanet ol. Unutmak, anımsamak, anılar, suskunluklar, sırlar ve gerçekler, isyanlar ve boyun eğmeler, kaçışlar ve arayışlar üzerine, bizi bize anlatan enfes bir roman olduğu için okuyun. İçim acıyor herkese ve her şeye.. Faniliğimiz, zayıflığımız, zaaflarımız insan olmanın, insan olamamanın ağırlığı ciğerlerime doluyor, nefes alamıyorum. Ne kadar az bilirsen bilmek istediğin şeyleri, o kadar az incelir ruhun , incinir kalbin… O kadar az kanarsın… Korktu. Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yolunu bulamamaktan değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerinde bulamamaktan değil; bir kendini bulamamaktan, bulduğunda korkmaktan korktu.. İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime.. Buralar çok karışık.. Kaç defa geldim.. Gene de hep kayboluyorum. Yaşadıkça düzelmiyordu hayat, tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin… Bir gün bir roman çıktı. İsmi Aşk… Beklenmedik bir yolculuğa çıkardı okurlarını. Bir gönül yolculuğuna… Herkes kendi penceresinden baktı. Kalpler ortaktı. Öyle güzel ki uçmak… Öyle güzel ki tüyden hafif, uçurtmadan serseri, buhardan oynak, toz zerresinden kıvrak, kar tanesinden savruk olabilmek gökkubbede. Niyetim daha, daha da yükseklere çıkmak. Niyetim gökyüzünde fersah fersah yükselip güneşin gölgesine değerek, bembeyaz bulutların üzerine çıkıp bağdaş kurmak ve bir de oradan bakmak dünyaya. Çünkü bilmek istiyorum aşağıda olup biten her şey görülüyor mu buradan bakıldığında? Merak ediyorum arka bahçelerde sırlanmış sırlar, işlenmiş kabahatler, yarım kalmış oyunlar kaydediliyor mu satır satır, kelime kelime? Bilmek istiyorum bir mahremiyeti var mı insanoğlu-insankızının, insan olmanın? Sen, sen ol kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir, aşık dilsiz olur. Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur aşk’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Bir insana sırrınızı verdiğinizde, özgürlüğünüzü de verirsiniz. Her ayna anahtarını kaybetmiş bir kapıdır. Açılır Diyar-ı Esrar’a. Olur da fazla bakarsan aynaya, aralanıverir kapı, kaybolursun sonsuzlukta. Şarkı üç dakika yirmi saniye ama tekrar tekrar çalınırsa sonsuza kadar sürebilir. Peki ama o halde neden anlayamadığım, açıklayamadığım bir boşluk var içimde? Öyle bir boşluk ki günbegün büyümekte. Fare gibi sinsice, sessizce, hırslı ve haris, bu eksiklik duygusu ruhumu kemirmekte, nereye gitsem içimdeki boşluk da benimle gelmekte. İnsan bu kadar tam iken gene de hala eksik hissedebilir mi? Ya da mutluyken kederli de olabilir mi? Kelime cömerdi duygu cimrisi bugünün insanı. Konuşmaya gelince açıyor ağzını, duygulanmaya gelince tutuyor kendini. Uzaklaşırsın. Yol seni nereye götürürse. Yazı seni nereye sürüklerse. Burnunda bir sızı. Ne de olsa her yolculuk geri dönememe ihtimalini taşır bağrında. Yaşadığın hayatı sevmek için bir nedenin yoksa, seviyormuş gibi yapma. Zira her ne kadar başkaları aksini iddia etse de aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir. Nefret dolu ayrılık sözleri yazımızda en güzel en anlamlı ayrılık mesajlarını bulabilirsiniz. Sizde ayrıldığınız kişiye nefret dolu ayrılık sözleri göndermek istiyorsanız aşağıdaki yazıları kullanabilirsiniz. Gırtlağıma yapışan ellerden sıyrılıp da geldim sana. Aşkın en güzelini hissederek yaklaştım bu eşsiz duygulara. Şimdi en sapa yolda ellerim başımda yalnız karşılıyorum yaklaşan karanlığı. Bu öyle bir his ki sevgili, en olmayacak baharları soldururcasına soğuk, ölümü andırırcasına acı. Kime ait olduğunu bilmediğim eller yine yapışıyor gırtlağıma. Yıldız Tilbe’nin bir şarkısı var hani; “Kendimden çıktım yola bir yere varamadım.” diyor. Yola senden çıkılır diyordum her duyduğumda, bütün yollar da sana çıkar. Çıktığım bu yolda beni yine bir Yıldız Tilbe şarkısı karşılıyor, bu sefer “Sevemedim ayrılığı gel alışamadım.” diyor. Kalbime bir hançer gibi saplanan gerçeklerin baş kaldırdığı yerden bakıyorum şimdi hayata. Bu boşvermişlik hissi benim değil. Ne zaman gönlüm ayrılığa düşse peşinden gelen bu adım sesleri benim değil. Ben ayrılık adamı olamadım hiçbir zaman; bu ağlayan gözler, titreyen eller benim değil. Kıyamadım dokunmaya, bir kere bile elim gitmedi. Narin yüzüne, derin bakan gözlerine, usulca ama şiddetli atan kalbine dokunamadım. Dokunmadan sevdim, sevmenin ne demek olduğunu bile bile sevdim. Sonra tekrar kabuğuma geri girdim. Bakamadığım gözlerin, dokunamadığım tenin beni çok uzağa fırlatarak uzaklaştı kalbimden. Avuçlarım boş, kalbimse çatlamış bir bardak gibi akıtıyor içindekileri. Kim bu karşımdaki, bu ben miyim? Kim bu uğruna yeri göğü inlettiğim, bu sen misin? Ne ben ben olarak gidebildim, ne de sen sen olarak gelebildin. Bu biz değiliz. Biz ki aşkın en sek hali, âşıkların en meftunu, gökyüzünün en mavi tonu, aşkın en kırmızı rengiydik… Bu karanlık bizim değil sevgili, bu bilinmezlik, bu kendini bilmezlik ve bu ayrılan yollar bizim değil. Ayrılığın acı yanına sarılmak ne demek bilir misin? Tutunduğun her yer batar kalbine, her dokunuşunda kan çanağına döner gözlerin, etin yırtılır ama yine de kalbine dur diyemezsin. Seven bir kalp zor alışır ayrılığa; ne giden günleri telafi edebilirsin, ne de gelecek günleri umutla bekleyebilirsin. Hayat işte tam da bu noktada donarak devam eder. Akrep yelkovanı kovalamaz mesela, kan yürümez damarlarına, aldığın nefesi geri veremezsin, sokaklar hep çıkmazdır, günler güneşsiz, karanlık sessiz, mum ışığı alevsiz ve sen artık iki bilinmeyenli bir denklemsindir. Ayrılık usulca sokulur akan zamanın içine, bu hep böyle olmuştur ve böyle devam edecektir. Biri dokunsun hayatıma; bir sihirli değnek mesela ya da masal perileri. Yeniden baharı getirsin tabiat ana. İçimdeki soğuk kıştan kurtulacak bir neden versin biri bana. Yeniden inanmaya, yeniden aşık olmaya ve yenden bir kadına dokunmaya ihtiyacım olduğunu fısıldasın biri kulağıma. Gittin. Çogum gitti, kaIdı azım. İkiden bir çıkınca bir kaImadıgını ögrendim. Gittin, yarım kaIdım. Simdi baska biriyIe bambaska hayaIIerdesin. Hayatımın tadını tuzunu aIdın ve gittin. Sadece acı kaIdı, acın kaIdı bende. Sen sadece kendin gitmedin. Senin benden gitmenIe benim yasama sevincim gitti, güIümsemeIerim gitti, insanIara oIan güvenim gitti. Senin beni terk edisin sadece bir gitme degiIdi. Neyim ben? Kimim? Hangi diIe ah oIdum, hangi diIi ah’a bogdum? Vasfım ne? Bir esya, beIki okunmayan; rafIarda tozIanan eski bir kitap, üstüne basıIan eski bir mektup, mahaIIedeki aç kedi… Hangisiyim? Neyim senin için, yahut sana dair… Hangi heIaI gecede unuttun beni, harama buIastıgımdan beri ne sen kaIdın, ne ben senden geri… Aynı mıyız? Hayır. FarkIı mıyız? Hayır. Biz iki aykırı soruya aynı yanıt oIabiIen cevabız. Sen A’sın ben Z. AIfabe sende basIar bende biter. Ask da öyIeydi; sende basIadı, bende bitecek. Ayrılık sözleri ile devam eden yazımızda çok anlamlı yazıları bulmanız mümkün. Bugün bu gece dagıIsa beynim yere, döküIse parçaIarım etrafa bir sen eI süremezsin. DagıIan parçaIarım oImayacak çünkü seni üzen, benim yok oIusum oIacak. DagıIan parçaIarıma ayakIar basacak diye düsünüp topIamaya çaIısmayacaksın. Çünkü degerIi degiI parçaIarım, zaten bu yüzden etrafa döküIüp saçıImaIarım. Her gün bir parça daha kopuyorum hayattan. Nefes sayımIa birIikte azaIıyor parçaIarım. Bedenim de öIüyor bu ayrıIıkIa, ruhum da. Çünkü ruhum, sensiz bitap ve harap. Tek motivasyon kaynagı ise senin sesindi. Git git bitmiyor yoIIar. Terk ediIisimin üzerinden ayIar geçti fakat sen geçmedin, haIa buradasın. AkIıma ve kaIbime ugramıyorsun artık. Denk geIirsin diye yürüyorum, yıImıyorum ama geImiyorsun sevgiIi, geçmiyorsun bu sokaktan. Can evim; uzun zaman oIdu sana yazmayaIı. Gidisinden beri hiç görüsmedik sahi degiI mi? AyrıIık bizi en bagIı yerIerimizden ayırdı. Her yere ugradı bu ayrıIık, bir tek kaIbime ugrayamadı. Benden ayrıIdın fakat kaIbimde haIa sakIısın. Oku bunIarı, sonra sen de bana yaz. Bir merhabaIık hatırımız kaIsın. Gün geceyIe kucakIastı ve hemen ardından ayrıIdıIar. Gece terk etti gündüzü. Nereye kayboIdu biImiyorum. Sen de beni böyIe terk ettin, kucakIadın ve kayboIdun. Gittin, yoksun. Aradıgım hiçbir yerde buIusamıyoruz. Gece çöküsIerinde ve gündüz geIisIerinde bekIiyorum artık. BeIki de gece aIdı götürdü seni benden, siyahına sakIadı da o yüzden göremiyorum. GeI de kavus aydınIıgıma sevgiIi, beni sensiz bırakma. Ayrılığı bu kadar kolay getirmek boynunun borcu olmuştu. Zaten sakat bir kalpten, felçsiz bir aşk beklenemezdi. Kafanın içinde neler vardı, neler düşünüyordun bilmiyorum ama benimle aynı şeyleri düşünmediğin kaçınılmaz bir gerçekti. Ben evimizin duvarlarını boyarken geceleri, sen saklı gizli ayrılıklar çağırıyormuşsun o eve. Olmadı sevgili, böyle bir son Yeşilçam filmlerinde bile görülmedi. Gittiğin günden beri bahar uğramadı sokaklarıma. Her gün yaprak döküyor ağaçlar ve ben her geçen gün biraz daha yaşlanıyorum. Rüzgara karışıyor nefesim, bilmiyorum duyuyor musun? Her kucak açtığımda yoksun, her uykumda kabus… Uyumak istemiyorum sevgili, sensiz gecelerin canı cehenneme. Sanki ruhum çıktı bedenimden, geri dönmüyor bir türlü. Yaşamak için bir soluk yeter diyordum, senin soluğun olmadan yaşanmıyormuş. Gitmesen, kalsan olmaz mıydı? Bu ayrılık bende büyük bir kalp sancısı… Duvarlara nem saldı gözyaşlarım, bu ayrılık hiç olmadı. Günlük güneşlik odamda tek bir ışık huzmesi yok artık. Ayrılık benim duygularıma rutubet. Nefes alınmıyor sevgili. İçimi sızlatan bu gidişin değildi. İçimi sızlatan, hiç gelmemiş olmandı. Her gidişinde yeni bir biletle geldin sen bu durağa, binip geldin hemen. Sardın sandın, geçti sandın… Ne sarabildin, ne geçirebildin… Kapanmadı yaralarım. Son gidiş değildi bu sevgili, hiç gelmeyişti… Yüreğimi karalayan hasret sancısı, belki de bir başka baharla son bulur. Ama sevenin ahı tutar derler, iki cihanda da gidecek tek bir yerin yok. Dilerim o taştan kalbin, bir gün gerçekten yağmuru hissedebilir. O yağmurlu gün benim kalbimde derin yaralar açtı. Ne acı ki, o yaraların tek ilacı sensin. Gideceğini bile bile, tanıdığım tek gönül hırsızına bile ve isteye gönlümü kaptırmam belki de aptallığım değil, tek masumluğumdu. Ayrılık acıtacaksa bu kadar canımı, varsın gönlüm hep boş kalsın. Ömür boyu yalnızlık, bir kere salak yerine konulmaktan yeğdir. Yalnız bir kalp kaç kere kırılabilir ki? Oysa ben senin ömrü uzatan gülüşünü şimdi kimde bulacağım? Bir kelebek gibi, ömründen geçip giden sevgili; en güzel anlarımı yalnızca seninle yaşadım. Şimdi bununla nasıl baş edeceğim? Bir gün sana yeniden sarılmak nasip olursa bir koala gibi sarılıp hiç bırakmayacağım. Benim ömrümün en güzel anları, hayatımda olduğun anlardı. Ömrüm gidişinle bitmedi belki ama, koca sandığım yüreğim şimdi paramparça. Bu fani dünyada bana yaşamı sevdiren en güzel çiçek sendin. Solup gitmeyi keşke seçmeseydin. Gözlerim, gözlerini görmezse yaşamaya nasıl devam edebilir ki? Öyle ki şu saatten sonra tüm yaralarıma ilaç olsan, tek bir gramını dokundurmam tenime. Giderken söylediğin o sözler, bir kurşun yarasından bile daha ağırdı sevgili, sen gittin; ancak bunun izi bir ömür kalacak. Belki de giderken düşünmediğin tek kişi bendim. Kalbimi kıran en büyük şey de buydu. İşte ben şimdi, dillere pelesenk olmuş Yalan sevgi’ sözcüğünün anlamını fark ettim. Gidişin, sevmenin ne kadar zor olduğunu bana öğretti. Daha zor olanı; her gönlün sevemeyeceği oldu. Oysa ben seni tanımadan önce sevginin her şeyi çözebileceğine inananlardandım. Gidişinden sonra tek söyleyebildiğim, sevginin hiçbir şeyi çözmediği oldu. Bir kalbin diğerine veremediğini, başka birinin verebileceğini fark ettiğin o an, ayrılığı tam olarak anlamış sayılırsın. Ayrılık yalnızca kalbe zor, dile o kadar kolay ki. Yalnızca 2 dakikanı alan bir ayrılık mesajı, kalbini bir ömür yakabilir. Arkanı dönüp her baktığında göğsüne saplanan o acının ilacının hiçbir zaman gelmeyeceğini bilmek, kimi zaman en zor olanıdır. Hayat kimileri için o kadar acımasız ki, kendinden çok sevdiğin o’ insanın, kalbinin başkasına attığını bilmek; ayrılığı daha çekilebilir kılmıyor. Anlamlı Ayrılık Mesajları Oysa senden istediğim tek şey, yalnızca kalbindi. Belki de benimle paylaşamayacağın tek şeyin kalbin olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Kalbimde çiçekler açtırabilirken, çölüme serap olmayı sen seçtin, umarım pişman olmazsın tek aşkım. Seninle olmak, kalbimin bu güne kadar hissettiği en özgün’ duyguydu. Halbuki aşk hayatında mutlu olmak için tamamen yapay olmak gerekliymiş. Ve ben bugün ilk defa yenildim. Kalbin acırken, yalnızca gülmek değil, nefes almak bile çok zor. Ayrılık acısı’ bu kadar banel bir tamlamayken, kalbine nasıl bu kadar acı verebilirdi ki? Belki de bir gün anlarsın. Gittiğin günün ardından oturdu kara kış yatak ucuma. Günler geçmiyor, ortalık kış kıyamet. Varlığınla yücelttiğin kalbim, zehir zemberek şimdi. Uykularımdan çaldığın her gün için parça parça oluyor kalbim. Bir zamanlar birlikte paylaştığımız yastığa, gözyaşlarım eşlik ediyor şimdi. Kapım bir daha çalmadı gittiğinden beri. Kulaklarım sağır, kalbim kör kuyu. Ne seni çıkartabiliyorum içinden, ne de yerini dolduracak yeni bir nefes istiyorum. Yalnız kalmak böylesine acıtıyor muydu? Unutmuşum yalnızlığı. Böylesine ızdırap çözüm müydü sevgili? Ölüyorum sanki nefesime sigara izmariti kaçmış. Tıkanıyorum, görmüyorsun. Dibi görülen şişeler kadar görülmedi benim içim. Benim dibim neresi gerçekten hiçbir fikrin yok. Vapurun sirenleri ötmeye başladı dün geceden beri. Yataktayım ama içimdeki sesler boğuyordu beni. Yaklaşan bir etki vardı. Bekliyordum, çok bekletmedi geldi. Açtım kapıyı, “Merhaba, ben ayrılık.” dedi. Eve gelen misafir geri çevrilmez bizde, aldım içeri. Karşılıklı oturuyoruz şimdi. Ben ona alışmaya çalışıyorum, o ise kendini bana sevdirmeye. Ama ben cehennemi tarif et deseler, benden ayrıldığın o mekanı anlatırım. Kalbime saplanan tek hançer, yokluğun. Gidişin öyle koydu ki, benim dünyama artık güneş doğmuyor, yokluğunla baş etmeyi öğrendiğim o gün ne zaman gelecek; acım ne zaman bitecek bilemiyorum. Gitsen ne fayda, sen kalbime hapis olduktan sonra? Kalbime çizik atar, şafağa kavuşmayı beklerim. Geleceğin o gün benim en güzel günüm olur. Bir çocuk gibi sevdin, bir çocuk gibi gittin. Bana saf ve masum bir aşk yaşattığın için sana çok teşekkür ederim. Ama sevmek yetmez ki bazen. Gidişin beni o kadar üzdü ki, günlerce hasret türküleri söyletti. Her gecenin ışığa kavuştuğu gibi; sana kavuştuğum güne kadar, her gece başımı yastığa koyduğumda ilk senin adını anacağım. Kalbimi bir deprem gibi titreten o adamın benden gidişinde, sadece ufak bir rüzgara kapılacağımı nereden bilebilirdim. Bazıları gelir geçer, oysa sen benim tek çıkmazımdın. Şimdi sensiz hangi yöne çıkacağını bilmediğim bir yolda tek başımayım. Çünkü ben sensiz saatleri saydım, karanlık gecelerdeki tek yoldaşım bir paket sigarayken; artık kimi yokluğu bana bu kadar acı verebilir ki? Bir gün döneceksen bile; döndüğünde seni kaybetmekten korkacak biri olmayacak. Gidişin kalbimde bir volkan başlattı. Ne zaman söner bilinmez. Her aklıma geldiğinde patlayan lavlar, yalnızca benim canımı acıtacaksa, o zaman neden bu yola beraber çıktık? Bir oğlumuz olacağını söylediğin o anda, aslında ne kadar aptal bir yanılgı içine düştüğümü anlamalıydım. Ancak şu an tek yapabildiğim, yanılgılarımın hepsini toplayıp yakmak. Sensiz bir hayata adım atacak ve bir daha asla arkama bakmayacağım. Yüreğimin yanışı beni perişan etse de, seni affetmeyeceğim. Bir insandan kendi isteğinle ayrılmana rağmen, kalbin nasıl bu kadar acıyabilir ki? Hasret sancısı bedenini bu kadar ele geçirmişken, birini istemediğini sana söyleyen beynin, belki de sana hiç iyilik yapmıyordur. Duygusal Ayrılık Sözleri Yokluğunla savaşmaya karar verdim ve sürekli kaybettim. Sevmek kolay olabilir ama unutmak zor olacaktır. Senin için bütün dünyayı karşıma alabilirdim. Sen ise sana gül bahçesi bile vaat edemeyen birini seçtin. Karşıma kendimi alıyorum şimdi. Tek başıma sayılmam, ben ve umutsuz bir aşk vakam var. Başımı öne eğip geziyorum. Suçlu hissettiğimden değil görülmeye değer bir şey olmadığından! İnsanlar değişmeyeceklerini söylediklerinde yalan söylüyordur. Dönüşmek istemedikleri şeylere dönüşebilirler. Bir gün gideceğini biliyorum, o yüzden biraz daha kal benimle. Kendimden nefret etmemi sağladığın için teşekkür ederim. Kendimi bir enkazın altında kalmış gibi hissediyorum ve kurtaracak kimse yok. Çaresizce sonumu bekliyorum. Kimseyi kırmak istemiyorum. Bu sefer de kendimi paramparça buluyorum. Sevdiğin birini kaybedersen, hayatın çok da önemli olmadığının farkına varırsın. Sana ’gitme!’ demek isterdim ama yanımda kalmak istemediğini biliyorum. Kendimi düşünerek bencillik etmek yerine, seni düşünerek iyilik etmek istiyorum. Hiç değilse son defa, susarak hıçkıra hıçkıra. Kalbimin kırıldığını belli etmek istemiyorum ama ellerimde can kırıkları var. Sen varken her sabah güneş doğardı. Şimdi güneşi ilk gördüğüm zaman doğduğunu değil battığını hissediyorum. Ben umutsuzluğu çoktan geçtim, geçilmeyecek yerlerde ölüyorum. Kaderime boyun eğmeyi kabullenmem için senin söylediğin birkaç kırıcı söz yetti. Ayrılığın bedelini sensiz kalarak ödüyorum. Sensizliğin bana verdiği acıyı hiçbir şeyle kıyaslayamıyorum. Ayrılık duyduğum en acı türkü oldu kulaklarımda. Senle birlikteyken sensizlik nasıl bir şeydir diye hiç düşünmedim. Zamanında düşünmediğim için şimdi ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok. Sen de yoksun. Yokluğuna anlamlar yükledim, geri gelirsen anlamsız kalacaksın. Gelmemen daha iyi olacak. Garantisini bulamayacağın bir mutluluk hayalini seçtin. Oysa sen benimle ne kadar güzeldin. Hiç kimse senin gibi olmayacak, biliyorum. Çünkü kimse acıtamaz kalbimi senin yaptığın gibi. Siz hiç, bir resme saatlerce bakarak ağladınız mı? Ben ağladım. Saatleri saymadan. Zaman sanki o an durmuş gibiydi. Sıkışıp kalmıştım, çıkmak da istemedim. Sende bana ait bir ciğer vardı, ne oldu ona’ diyordu ya Mecnun… Mecnun’u dinliyorum ve ciğerlerim yok benim. Sessiz kalıyorsam, çok sesli konuşarak seni kırmaktan korktuğum içindir. Sen beni bıraktın ve gittin. Kıyamet gibi bir şey oldu sanki. Ne yaşadığımı ve ne yaşayacağımı kestiremiyorum. Hüzünler buldum kendime biriktirebileceğim ve yokluğunun şiirine ekleyebileceğim. Her gece sırılsıklam oldu mu gözyaşlarından yastığın hiç? Benim oldu. Her gece ıslak ıslak uyuyorum, yanımda yoksun. Sevgimiz her şeye yeterdi, sevgimizle her şeyi yenebilirdik. Öyle söylüyordun. Ama gururunu yenmeyi başaramadın sen. En büyük yenilgimizi almış olduk bu hayatta. İlk ve son kez. Keşke seni hiç tanımasaymış’ demeyi bile sana yakıştıramıyorum. Öyle çok içime işlemişsin ki… Aylar, mevsimler ve seneler geçti. Senden hala bir haber yok. Yine de senden gelebilecek bir işaret arıyor gözlerim. Ne kadar beklenmesi gerekiyorsa beklerim. Bütün bir ömür mü? Az bile gelir. Seni göçeceğim yerlerde bile bekleyeceğim. Elbet buluşacağız benim hüznümde. Sana verdiğim değeri kendime vermemişim. Bunu şimdi öğreniyorum. Sensizliğin sayesinde. Sen olmadan ne çaydan ne sigaradan keyif alabiliyorum. Sen olmadan bırak keyif almayı, yaşamayı göz önüne alamıyorum. Üzgün Ayrılık Mesajı Ayrılığın nerede pusu kurduğu bilinmez, vakti geldiğinde avına saldıracak bir kaplan gibi aniden fırlar yerinden. Bu öyle bir fırlamak ki sanırsın yaydan çıkan ok karşısındaki hedefi vurmadan düşecek ocağına, yakacak evini. Kalbin ağırlığı nedir bilir misiniz? Kalbi yerinden sökülmüş bir adamım ve önceki halimden 250 gram eksiğim. Kalbim ayrılık kapıyı çaldıktan sonra onunla birlikte uzaklaştı bedenimden. İçimde atan, yaşamamı sağlayan, kan pompalayan ya da saat sesini andıran hiç bir şey kalmadı. Bakma yaşadığıma; dışarıdan diri, içeriden ölüyüm ben. Ruhum gökyüzündeki siyahta boğulurken, bedenim yeryüzünün mavilerine kaldı. Aşktan korkan bir kadın düşünün karşınızda. Her erkekten kaçan, gırtlağına kadar ihanet dolan, bir günü acı çekmeden geçmeyen bir kadın. Yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen, nefes alıyormuş ama vermiyormuş gibi düşünen, içi dolu dışından ise domuz düğümü gibi düğümlü olan bir kadından bahsediyorum. Ayrılık bünyeme uğradıktan sonra bedenimle birlikte bir yıkım içerisine girdim ve sen ayrılığı terkedip bana gelemedin. Gelme ziyanı yok; ben nasıl olsa aşka düşen biriyim, bir daha ölsem düşmem. Aşkın ölümü ayrılıkmış meğer. Güzel biten hiç bir hikaye olmayacakmış bu hayatta. Her birine ayrılık uğrayacakmış; ister ölümle bitecekmiş aşklar, ister ağızdan çıkan bir vazgeçme sözüyle. Mutlu sonsuzluk diye bir şey yokmuş, mutsuz son varmış. Eylülü’ü gelmiş ömrün diyor radyo bugün. Benimse içime çoktan oturdu kara kış. İn cin top oynuyor gönlümde. Tek kişilik tahtım vardı boş kaldı. Ayrılık aldı yerini ilkbaharın; aylardan Eylül, içimde Şubat soğuğu. Yüreğimin üstüne sıcak zift döksen erimezdi böylesine. Keşke tırnaklarımı sökseydin ayrılalım diyeceğine. İliklerime kadar boş hissedeceğime, bir darağacına sığınırdı boynum. Ölmeden nefesimin biteceğini bilseydim kalkışmazdım aşk dediklerine. Sen vicdanını kör kuyulara zincirlemiş bir katilsin. Önce aşık ettin sonra intihar süsü vererek kalbimin üstüne buz yağmurları serptin. Nefesimden önce durdu kalbim, saçlarımdan önce kırıldı hislerim. Ben hislerinden vurulmuş bir aşk delisiyim. Aşka secde edip ayrılığa amin demişim. Her yeni günle daha çok kırıldı saçlarım, kalbim. En olmadık mevsimlerde birden kışa girdim. Dünyayla birlikte dondu benim içim; damarlarımda diken, gözlerimde yaş yetiştirdim. Ahdım olsun ki bu aşkın peşinden gitmeyeceğim. Ayağına bastığım insan sen olacaktın, çocuğumun ismi için tartıştığım insan sen. Hayaldi, hayalde kaldı. Hayalini beraber kurduğumuz ne varsa, başkalarıyla yaşayacağız. Bu bile içini acıtmıyorsa, zaten geri dönme. Ben gönlü tok gitmenin gururunu ömür boyu yaşayacağım ama sen gözü açık gitmenin utancını bir ömür hissedeceksin içinde bir yerlerde. Zormuş tüm alışkanlıklardan vazgeçilmesi, zormuş alışılagelmeyen acılardan soyutlamak kendini… Dün gözlerimin içine bakan gözler, bugün ne yazık ki başkalarının.. Şimdi koskoca bir hayatın içinde yapayalnız bıraktın beni. Sahi, hiç mi sevmedin? Şimdi istediğin hatta istemediğin kadar özgürsün. Umarım uzu kış gecelerinde o çok sevdiğin özgürlüğüne sarılıp uyuyabilirsin. Umarım ağlayacak bir omuz aradığında özgürlüğün teselli eder seni. Hiçbir şey umrumda değil de. Sevgim… Seni böylesine sevmişken, kendini nasıl da bu kadar öldürdün içimde. Aklım almıyor.. Bir insanı geleceğinizi hayallediğinizde yanınızda düşünmüyorsanız, içinizdeki çoğu şey bitmiş demektir. Her şey biter sana olan sevgim bitmez derdim. Gözümde bu kadar hiçleştirmeseydin keşke kendini. Aşka olan inancımı da aldın gittin ya.. Sana da yazıklar olsun! Ne ara karar verdin kapıyı böylesine yüzüme yüzüme çarpıp gitmeye, neye üzüldün, neye kırıldın böyle içten içe? Allah can sağlığı versinler derlerdi. Keşke gönül sağlığı da dileselerdi. Gönlü kırgın olanın sağlığı çok da umurunda olmuyor. Gecelerin uzun geçtiğini yokluğunda anladım. Boğazımda düğüm oldu adın. Şimdi yaz mı gelmiş, kış mı bitmiş bilmiyorum. Mevsimlerde gidişinle anlamını kaybetti. Bu hikayenin sonu mutlu sonla bitmedi ama olsun. Su aktı yolunu buldu. Sen denize ulaşan bir ırmak oldun. Ben sana yetişme telaşında kuruyan bir nehir oldum. Bir menekşeyi koklayıp sen koktuğunu söyledim. Kimisi anlamadı. Ayrılıktan sonra toparlanamadığımı düşündüler. Kokmayan bir çiçekte kokunu bulmak bana yetti. Yüzün geliyor gözümün önüne doluyor gözlerim. Adın anılıyor saçma sapan bir yerde. İsim benzerliğinden nefret ediyorum. Hüzünlü Ayrılık Sözleri Giden unutuyor da, kalanın vay haline. Senden sonra seni hiç kimseye anlatmadım. Ne varsa aramızda kaldı ama en çok benim yaramda kaldı. Hayal kırıklarım mevzularımdan daha derinde artık. Açtığın yaraya ise hiçbir hayal kırıklığı ulaşamadı. Sen ayrılık dedin bu ayrılığa, ben ise Allah’ın beni kötü insanlardan koruması. Önceden günleri seni düşünerek geçiriyordum. Şimdi yatınca fark ediyorum gün boyu aklıma gelmediğini. Günden güne yok oluyorsun içimde. Sen gittiğinde tek başına gitmedin. Yanında hayata tutunma isteğimi, tüm yaşama sevincimi de götürdün. Ruhsuz bir bedenden ibaretim şimdi. Onlar ayrılık dedi ben ölüm dedim gidişine. Yaz ortasında zemheri kış yaşattın ya. Ölsen unutma, ölsem unutmam! İkinci şansı sadece kitapların hak ettiğini sen öğrettin. Şimdi bırak ikinci şansı, ikinci bir söz söylemek bile senin için boşa harcanmış zaman. Bir zamanlar duam oldun, sonra bedduam oldun. Şimdi ise ikisi de değilsin. Meçhulün en tanıdık siması sensin şimdi. Sende gördüklerim benim sana kattığım anlamlarmış sadece. Sadece göğüs kafesinde değil, gözümde de büyütmüşüm. Şimdi bu suçun günahı benim, cehennemi benim. Dilerim bende açtığın yara başkasında şifaya neden olmuştur. Dilerim bunca acı boş yere çekilmemiş, bunca göz yaşı boşuna dökülmemiştir. Kapanmaz bir yaranın içine hapsettin beni. Beni gören yaramı, yaramı gören ise seni tanır artık. Bir zaman sonra yaşanan ne varsa siliyor hafıza. Bunu önceleri lanet olarak nitelendirirdim, şimdi ise bir mucize olduğu kanısındayım. Biri için tükeniyorsanız, önce tükendiğinize değecek birini bulun. Yoksa yolun sonunda hem kendinizden hem de karşıdakinden vazgeçmek zorunda kalıyorsunuz. Bekledim fazlasıyla da sabrettim hatta. Düğümdü kördüğüme dönüştü. Çözemediğim yerde ise kestim. Kestiğimde büyüdüm. Büyüdüğümde ise bir daha aynı yerden sevmedim kimseyi. Bir süre sonra olursa olsun olmaz da olmasın bıkkınlığı geliyor üstüne. Bu noktadan sonra kendinden bile vazgeçiyorsun. Yitiriyorsun “Onsuz yapamam!” düşüncesini. Bir gün “yanındayım” diyen birine ölümüne ihtiyaç duyacaksın. O gün aklına geleyim. Bir daha asla böylesi sevilmeyeceğini anla. En mutlu anlarında gelsin gülüşüm aklına. Sen de yüzlerce insan arasında yapayalnız hisset. Seni de hayattan soğutsun bensizlik. Zamana bırak dediler. Bıraktım. Zaman geçti, yıllar birbirini kovaladı. Geçen zamana inat yerin ne boşaldı, ne de doldu! Yarın hep geç olmakla meşhurdu. Sen ise geç kalışlarınla.. Herkesleştirmek için ölesiye çabaladın kendini. Şimdi istediğin kadar uğraş. Hiçliğinden soyutlayamayacaksın kendini. Böyle olmasını istediğin ne varsa bir gün pişmanlık yaşayacaksın. Konuştuklarımı duymadığın zamanların değerini, sustuğum zamanlarda anlayacaksın. Öyle bir gittin ki, kalan ne varsa götürdün. Hiç oldun benliğimde. Yar olsaydın şayet yara olmazdın. Yara oldun, kabuk bağlayıp düşeceksin tutunduğun solumdan. İkamet olarak kalbin gösterilse ne olurdu ki sana ait olduğumu hissetmedikten sonra.. Hafif insanlara ağır geldi kişiliğimiz. Tüm mesele burada başladı, tam da bu noktada bitti. Son sözlerim, son bakışlarım hep dert olacak içine. Kendimden çok sana üzülüyorum. Yarım kalan yaşanmışlık hayatın boyunca bırakmayacak peşini. Yıllar sonra ben iyi ki derken, senin dilinde keşkeler mesken tutacak. Fazla değer verdik insanlara, hak etmedikleri mutlulukları yaşattık. Ne olduğunu, nereden geldiğini bilemedi insanlar. En büyük yanlışı ise biz burada yaptık. Ben paramparça, darmadağın olurken hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ettiğini unutturacak bir üzüntü yok bu dünyada. Bir düş gördüm. Seviliyordum orada, sevildiğimi sandım. Sonra ise uyandım. Gün gelecek alışkanlıklar da son bulacak. Yavaş yavaş silineceksin zihnimden, kalbimden, ruhumdan… Vazgeçilecek onca şey varken etrafımda ben hep kendimden vazgeçmişim. Kendimden vazgeçmiş senden hiç vazgeçmemişim. Ne tuhaf. İnsan yine en çok canını en çok yakana sarılmak istiyor. İlk ona koşmak istiyor.. Bir insanla yetinemeyişiniz ve hep daha fazlasını arayışlarınız… Umarım bu doyumsuzluğunuz sonunuz olur… İyi ki dediğim ne varsa, keşke olmasaydı, keşke yaşanmasaydıya döndü.. Unuttum! Bu kelime için ben ciğerimin yarısını verdim.. Olurda kimsen kalmaz, kimse anlamazsa seni. Sıkarlarsa canını, yine üzerlerse seni. Ben yine sana ev olurum.. Gün gelecek senin de pişmanlığım hiçbir şey ifade etmeyecek.. Gitmem gereken yerde ne kadar kalmaya çalıştıysam, o kadar kaybettim. Kırılınca keskinleşiyor aslında insanın dili. İstemeden de olsa kalp kırıyor. Ama kırıldığı yer asla onarılmıyor. Ya giderse diye düşündüğün insan bir gün gidiyor… Düşüncelerin değişiyor sonra. Ya unutursa ya da acaba unuttu mu demek sızlatmaya başlıyor kalbini. Başkasıyla düşündüğünde boğazım düğümleniyor. Yıllar geçiyor o düğüm her aklına geldiğinde aynı yerde beliriyor. Kalp çarpıntısıydın hayatımda, kalp kırıklığına dönüştün… Eskisi gibi değilsin diyorlar. Nedenini sana bağlıyorlar. Ne yani kendimi daha mı az seviyorum şimdi? Senin sevmediğin benden vazgeçtiğimi düşünüyorlar. Acıyı ezbere alıyor bir süre sonra insan. O yüzden adının geçeceğini anladığı anda dökülüyor göz yaşları. Geçer sandığın ne varsa sinende yara olarak kalıyor. Eski Sevgiliye Ayrılık Sözleri İnsan en çok ayrı düştükleriyle dost, ayrı düştükleriyle sevgilidir. Her aşkta kurduğum temiz ve güzel hayaller, ayrılıkla elime verilen, fazla kabartılmış fatura gibi ödetiyor bedelini. Sevdanın yükünü taşıyan bu yürek sadece senden ayrılışıyla yorgun düştü. İnsanın elleri nasıl alışıyor yıllarca dokunduğu ellerin yokluğuna. Daha dün hayatındım senin şimdi ayrıldığım bu şehre rehin bıraktığımsın. Birlikte içtiğimiz kahvelerin bardağı hala sıcak ayrılık böyle geliyor işte kalbine doğru hızla çekilmiş zehir dişli bir bıçak. Ayrıldık işte. Şimdi perde inebilir, sahne kapanabilir. Artık kalbimin yarasında oynayacak bu aşkın oyunu. Söyleyemeyip içimde biriktirdiğim sözlerden biri de sen oldun. Cümleler içinde geçirdiğim hayatımın ayrılık türküsüsün sen. Ayrılık yollarına uğrar her aşkın sonu. Bizimkisi çıkmaz sokak artık hiçbir şeyin ne anlamı var, ne başı ne de sonu. Sen olmadan da dönecek dünya sensiz de yağacak yağmur. Ayrılık kış yüzünü sadece bana gösterecek. İnsanlar günaydın diyecek ya da merhaba. Ama onlar bilmeyecek benim dünyamda artık hiç güneş doğmuyor, yağmurlar yağmıyor kurak toprağa dönmüş yüreğimin sızını bir tek ben bilirim. Ben sende sevgilim aşkın tüm yüzlerini gördüm. Ayrılık da meğer senin gerçek yüzünmüş şimdi öğrendim. Bu çıkmaz sokakta adı bir zamanlar sen olan aşkın kollarında boğdun beni. Bin defa özür dilesen de artık ne kıymeti var. Ayrılık sokağında bıraktığın bir intikam yeminiyim ben artık. Ayrılık bir akrep gibi uzanıyor şimdi aramızda. Güzel olan her şeyi yıktın sen. Sana olan tüm hislerimi bir saniyede yok ettin. Şimdi sakın gönlümü almaya çalışma. Dikkat et panzehri olmayan zehirlere bulaşma. Her sevilen ve fazladan değer verilenler gibi sen de gereğini yaptım. Nankör bir tavırla bu aşka ihanet ettin. Şimdi geri dönmek istesen ne fayda. Sen bende gerçek değerini kendi ellerinle verdin. Bu seven koskoca yüreğe sadece nefret tohumları ekebildin sen. Ayrılığın hasadı zor meyvesi acıdır. İnsan aşka ne ekerse onu biçer. Bunu eminim artık anladın. Ayrılıkla sonlanan aşklar, kendini başka aşklara ancak erteler. Şimdi ayrılıp gittin benden. Bunca yıl birlikte yaşadığımız anıları nereye saklayacaksın? Aynalara hangi yüzle bakacaksın? Ayrılınca insan ne odasına, ne dünyalara sığar. Sadece kırık ve yaralı yüreğinde vardır yeri. Ayrılığın açtığı boşluğu ne başka aşklar doldurur, ne sabahlara kadar içtiklerin. İnsan o boşluğu kendinden verdikleri ve eksildikleriyle tamamlar ancak. Ayrılık sözleri yazımız burada sona erdi. Daha fazlası için ayrılık sözleri kategorimize bakabilirsiniz.

herşey karşılıklı ile ilgili sözler