100 BİN TL 2020'DE GERİ ÖDEME YOK! TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu açıklamasında "TOBB Nefes Kredisini bugün itibarıyla devreye alıyoruz. İşletmelere 6 milyar liranın üzerinde kredi imkanı sağlanacak. Nefes Kredisi faiz yüzde 7,50 olacak. Bir üyemiz azami 100 bin lira kredi kullanabilecek. Buolumsuz durumla ilgili duygu ve düşünceleri sanki birine anlatıyormuş gibi ister içinden tekrar et, ister bir kağıda yaz. Sonra büyük bir nefes alıp tut. Kısa alıp, uzun tut ve birden bırak. Nefesi tutarken; sanki bütün olumsuzlukları ağzında bir balon varmış gibi, oraya biriktiğini iç gözünde canlandır. Ve balonu Peki, tüm yaşamımız boyunca milyarlarca kez tekrar ettiğimiz bu eylemi ne kadar doğru yapıyoruz? Bazı duygularda kalmak, bazılarından ise kaçmak için aslen doğal olan nefesimizi; fonksiyonel olmayan limitleyici bir nefes haline getiriyor ve ardından bu konuda bir alışkanlık geliştiriyoruz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Finansman ihtiyacına cevap verebilmek adına TOBB Nefes Kredisi’ni bugün itibariyle yeniden devreye alıyoruz. İşletmelere 6 milyar liranın üzerinde kredi imkanı sağlanacak" dedi. Hisarcıklıoğlu, "TOBB Nefes Kredisi’nin faizi yıllık yüzde 7,50 olacak. NefesCafe Garden yemekli düğün için maksimum 400-500 kişi, kokteyl için ise maksimum 400-500 kişilik kapasiteye sahiptir. Nefes Cafe Garden açık alan kapasitesi maksimum 400-500 kişi, kapalı alan kapasitesi ise maksimum 200-300 kişidir. Nefes Cafe Garden maksimum 1.000'den fazla araçlık otopark kapasitesine sahiptir. Çocuklar ve Ergenler için Wellbeing, Nefes ve Teknoloji Farkındalığı Temel Eğitimi Sertifika Programı. Eğitim Hakkında : Anıl Altaş Brug ile canlı sanal sınıf ortamında buluşarak, bir saat boyunca, evinizde çocuklar ve ergenlere yönelik fiziksel, zihinsel ve ruhsal mekanizmalarınızı nasıl çalıştıracağınıza yönelik pratik ve uygulanabilir teknikleri öğrenecek dFKcoQZ. Geçtiğimiz günlerde çeşitli ülkelerden toplanan 265 plastik ambalajlı şişe suyu markasının yüzde 90’ında plastik parçacıkları tespit edildiği açıklanmıştı. Yapılan laboratuvar testlerinde bir litre sudaki plastik parçacığı sayısının ortalama 325 olduğu belirlenmişti. Sorun sadece plastik ambalajlı sularda değil. Bir araştırma ekibi geçen yıl dünya genelinde çeşitli ülkelerden toplanan çeşme suyu örneklerinde benzeri bir çalışma yapmış ve örneklerin yüzde 83’ünün plastik parçacıkları içerdiğini tespit etmişti. Plastik ambalajlı şişe sularının çeşme sularına kıyasla iki katı daha çok plastik parçacığı içerdiği de belirlendi. “Plastik parçacıkları sadece sularda mı var”, “Suların plastik parçacıkları ile kirlenmesi ne gibi sorunlara yol açabilir”, “Bünyemize giren plastik parçaları sağlık sorununa yol açar mı” sorularına yanıtlar aramadan önce dünya genelinde ne kadar plastik kullanıldığına bir bakalım. Plastikler ham petrolün işlenmesi ile elde edilen organik polimerler. Yan yana dizilmiş birimlerden oluşan yapıya Yunanca “çok parçalı” anlamına gelen polimer adı verilir. Plastik malzemelerin kullanımı günümüzde ne kadar yaygın olsa da plastiklerin gündelik hayatımıza girişi 1940’lı yıllardan sonra olmuştur. Otomotiv, inşaat ve elektronik sektöründe kullanılan pek çok ürünün bileşiminde plastik var. Plastikler kozmetik sektöründe de kullanılıyor. Çeşitli kozmetik ürünlerin bileşiminde çok küçük, gözle görülmesi zor plastik parçacıkları var. Örneğin sürtünmeyi artırsın ve böylece dişlerimiz daha beyaz görünsün diye diş macunlarına mikroplastik parçaları katılıyor. Plastik malzeme üretimi dünya genelinde son 60 yıl içinde 560 kat arttı. Her yıl en az 300 milyon ton plastik malzeme üretiliyor. Bu miktarın yüzde 2’sinin 8 milyon ton deniz ve okyanuslara karıştığı tahmin ediliyor. Karıştıktan sonra ne oluyor sorusunu evde yapılabilecek basit bir kimya deneyi ile görünür kılmak mümkün. Evde kimya deneyi Plastik güneş ışığı ve oksijenin varlığında ya da denizdeki dalgaların oluşturduğu çalkantılı ortamda parçalanan, yani polimerik yapısı daha küçük birimlere ayrılan bir malzeme. Ne kadar kırılgan ve dağılabilir bir malzeme olduğunu evde yapılacak basit bir testle görmek mümkün. Bir naylon poşet evin iyi güneş alan bir köşesine koyularak birkaç ay bekletilmeli. Bu süre içinde poşetin giderek yumuşaklığını ve esnekliğini kaybederek gevrekleştiği görülebilir. Bir süre sonra ele alındığında ise un ufak olup dağılacaktır. Evde basit bir deneyle gözlemleyebileceğimiz bu parçalanma süreci sularda da gerçekleşiyor ve ortaya mikroplastikler çıkıyor. Mikroplastikler Çapı 5 milimetreden küçük plastik parçacıklarına mikroplastik adı veriliyor. Sularda bulunan mikroplastikler doğrudan kozmetik ürünlerden ya da sulara karışan plastik malzemelerin zamanla parçalanması sonucu açığa çıkıyor. Parçalanma süreci sürekli daha küçük boyuttaki parçacıklar üretiyor; öyle ki parçalanmanın gözle görülmesi güç mikroskobik büyüklükteki parçacıklara hatta atomik boyutlara kadar süreceği de belirtiliyor. Örneğin Polistiren esaslı mikroplastikler 50-100 nanometre nanometre bir milimetrenin milyonda biridir gibi atomik boyutlara kadar parçalanabiliyor. Bu parçacıklar atık sular ya da nehirler vasıtasıyla deniz ve okyanuslara karışıyor. Okyanus akıntıları ile de yavaş yavaş her yere taşınıyor. Öyle ki, insan nüfusunun çok az olduğu kutuplarda bile kalıntıları var Gıdalarda mikroplastik var mı? “İçme sularında mikroplastik parçacıkları varsa yediğimiz gıdalarda da mikroplastik parçacıkları var mı”, “Sağlık açısından bir sorun yaratıyor mu” gibi sorular akla gelecek doğal olarak. Yediğimiz gıdalarda da mikroplastik parçacıkları var. Denizler ve okyanuslarda yaşayan canlılar sudaki mikroplastik parçacıklarını soludukları suyla ya da yedikleri besinlerle birlikte bünyelerine alıyor. Dolayısıyla bu mikroskobik parçacıklar besin zincirine dâhil oluyor. Mikroplastiklerin sağlık açısından oluşturduğu önemli sorun da burada başlıyor. “Hangi sağlık sorunlarına yol açıyor”, sorusunun yanıtına geçmeden önce mikroplastiklerin can sıkıcı kimyasal özelliklerinden birine dikkat çekmeliyiz. Toksik kimyasal süngeri Mikroplastik parçacıkları deniz ve okyanuslarda bulunan çeşitli toksik kimyasalları bir sünger gibi bünyelerine çekiyor. Kimya diline bu olaya “absorbe etme” adı verilir. Toksik kimyasallar da nereden çıktı diye düşünmeyelim. Dünya genelinde açığa çıkardığımız toksik atıkların bir kısmını yine deniz ve okyanuslara boşaltıyoruz. Deniz ve okyanuslarda yaşayan canlılar bu toksik kimyasal maddeleri bünyelerine alıyor ve besin zincirinin üst katmanlarına doğru çıktıkça toksik kimyasal maddelerin canlılardaki birikim miktarı da artıyor. Yani planktonlardan başlayan ve besin zincirinin en tepesinde yer alan bir avcı balığa uzanan süreç içinde toksik kimyasal maddelerin canlılardaki miktarı sürekli artıyor. Planktonlarda daha az miktarda toksik kimyasal madde bulunurken, avcı balıkların ve deniz suyunu sürekli filtreleyerek besinlerini temin eden kabuklu deniz canlılarının bünyelerinde daha çok toksik kimyasal madde bulunuyor. Mikroplastiklere bağlanan toksik kimyasalların başında DDT, poliklorlu bifeniller, organik klorlu bazı pestisitler, alevlenmeyi geciktirici bromlu bileşikler, fitalatlar, alkil fenol bileşikleri ve bazı ağır metaller geliyor. Yapılan bazı çalışmalar mikroplastiklerdeki toksik kimyasal madde miktarının deniz suyundaki miktarın milyon katına kadar ulaşabileceğini gösteriyor. Pek çok tehlikeli kimyasalı absorbe eden plastik parçacıkları onları solunum ya da beslenme yolu ile bünyelerine alan deniz canlılarına ve onları yemek suretiyle de biz insanların bedenine girmiş oluyor. Bünyemize ne kadar mikroplastik alıyoruz? Başta martılar olmak üzere deniz kuşları, balıklar ve kabuklu canlıların sindirim sistemlerinde mikroplastik parçacıkları tespit edildi. İnsanlar da mikroplastik içeren gıda ürünlerini yemek suretiyle bünyelerine mikroplastik alıyorlar. 2017 yılında yapılan bir çalışmaya göre Avrupalılar her yıl yedikleri gıdalar vasıtasıyla bünyelerine 11 bin mikroplastik parçası alıyor. Alınan parçaların yüzde 99’u sindirim sisteminden geçtikten sonra dışarı atılıyor; ancak yüzde 1’inin vücut tarafından absorbe edildiği tahmin ediliyor. Üstelik bu rakamlara sular vasıtasıyla alınan mikroplastikler dahil değil. Mikroplastiklerin ne gibi sağlık sorunlarına yol açtıklarını henüz bilmiyoruz. Ama bazı tahminlerimiz var. Her yıl deniz ve okyanuslara atılan plastik materyaller nedeniyle deniz suyundaki mikroplastik miktarı da sürekli artıyor. Bu, hem deniz canlıları ve hem de insanlar için zaman içinde açığa çıkan sağlık sorunları da artacak anlamına gelir. İki olgunun yan yana gelmesi ise meseleyi zamanla çok ciddi bir halk sağlığı sorunu haline getirecek. Bunlardan ilki mikroplastik parçacıkları tarafından absorbe edilen toksik kimyasalların bebek ve çocuklarda hormonal sistem bozuklularına yol açan en önemli kimyasal maddeler olması. İkincisi ise mikroplastik kirliliğinin dünya genelinde gözleniyor olması. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bu sorunun daha çok gündeme geleceği kesindir. Gidişat nereye doğru? Her yıl doğaya milyonlarca ton plastik atık saçmak ve bu atıklar denizlere ya da okyanuslara taşınarak gözümüzün önünden kalktığında atık sorununu çözdüğümüzü, bu maddelerin bütünüyle yok olduklarını düşünmek hiç de akıllıca değil. Mikroplastik parçacıklarını sudan ayrıştıracak ya da temizleyecek bir teknolojiye sahip değiliz. Böyle bir teknoloji geliştirilebilse bile küçük ölçekli olacaktır; dolayısıyla dünya denizlerini nasıl temizleyebileceğimiz konusunda en küçük bir fikrimiz yok. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak. Neden diye merak edenlere şunu söyleyebilirim Mikserden geçirilmiş mercimek çorbasını tekrar taneli haline dönüştürmek olanaklı değildir. Bir tarafta ciddi sağlık sorunları açığa çıkaracak böyle bir süreç yaşanırken diğer taraftan önümüzdeki 30 yıl içinde plastik üretiminin 125 kat artacağı ve 33 milyar tona çıkacağı tahmin ediliyor. Bu artışın bütün canlı türleri için bir facia doğuracağını söylemeye bile gerek yok sanırım. Doğadaki bütün canlıların yaşamı birbirine bağlı; diğer canlılar için zararlı olan insan için de zararlı. Ne yapabiliriz? Plastik kullanımını azaltacak önlemler almak gerekli. Kozmetik ürünlerde mikroplastik kullanımı derhal yasaklanmalı. Mikroplastik içeren ürünler satın alınmamalı. Mikroplastik kalıntılarının sulardaki varlığının dikkatle izlenmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı bu konudaki çalışmaları yapmakla sorumlu kurumdur. Plastik kullanımı bireysel olarak azaltılabilir ya da bütünüyle ortadan kaldırılabilir. Ancak temel mesele endüstriyel olarak üretilen binlerce üründe plastik kullanımını nasıl azaltabileceğimiz ve açığa çıkan atıkların sulara karışmasını nasıl önleyebileceğimiz noktasında yatıyor. Bu meseleye işe yarar bir yanıt üretebilmekse bir yurttaş olarak içinde yaşadığımız siyasal süreçlere müdahil olmayı zorunlu kılıyor. Meselelerin çözümü uzmanlara bırakılmamalı. Akademik jargonla anlaşılmaz kılınmış, uzmanlık alanlarına hapsolmuş meseleleri kamusal dile tercüme ederek anlaşılır kılmak, görünürlüğünü artırarak tartışılabilir kılınmasını sağlamaksa uzmanların asli görevlerinden biri. En azından bunlar yapılabilir ve bu kısa yazıda da ancak bu kadarı söylenebilir. BŞ/HK Düşünün bir, dışarıda bembeyaz, daha ayak basılmamış tertemiz bir kar var... Her taraf huzurlu bir beyazlık içinde. İçiniz sevinçle doluyor, şöyle dışarı çıkıp bir kardan adam yapayım, sevdiklerimle bir kar topu oynayayım diyorsunuz... Ama daha adımınızı dışarı atar atmaz işler değişiyor. Soğuktan kıpırdayamaz hale geliyor, kardan adamın daha gövdesini bitirememişken ellerinizi hissetmemeye başlıyorsunuz mesela. Biz de istedik ki karla oynama hevesiniz kursağınızda kalmasın, karın o büyülü atmosferini evinizin ortasında yaşayın. Hem de elleriniz donmadan, yaptığınız kardan adamlar eriyip gitmeden. Sözün özü, hazır yılbaşı da gelirken herkes sahte kar yapmanın nasıl da kolay olduğunu görsün, dileyenler yılbaşı akşamında 7'den 77'e tüm konuklarını şaşırtsın, mutlu etsin. Çünkü aslında bu kadar kolay ve böyle gerçekçi, baksanıza... Öncelikle bol miktarda karbonat ve biraz saç kremini hazır ediyorsunuz... brinkleybeautyblogÇünkü sahte kar yaparken ihtiyacınız olan sadece bu iki malzeme bardak kadar karbonatı bir kasenin içine koyuyorsunuz... youtubeArdından saç kreminizi alıyor ve bir bardağa yarısını geçmeyecek kadar koyuyorsunuz.... youtubeMiktarını ayarladığınız yarım bardak saç kremini karbonatın üzerine ilave ediyorsunuz... youtubeKarbonat ve saç kremini elinizle bir güzel karıştırıyorsunuz... youtubeİyice birbirine karışan ikili, yumuşak bir hamur gibi olduysa üzerine göz kararı biraz daha karbonat ekliyorsunuz... youtubeVe sahte karlarınız hazır oldu bile! youtubeYaptığınızda siz de tıpkı kar gibi bir dokusu olduğunu ama bir araya getirildiğinde kar topu gibi birbirlerine yapışabildiğini göreceksiniz. Üstelik hem kar gibi soğuk değil hem de erimiyor. Mis!Bu karla ne yapılır derseniz, dilerseniz onu zemin olarak kullanıp minik oyuncaklarla böyle nefis çalışmalara imza atabilir.... youtubeYa da evinizin, yılbaşı sofranızın istediğiniz yerini bu minik kardan adamlarla doldurabilirsiniz. youtubeŞimdiden yeni yılın hepimiz için ağız tadıyla geçmesi dileğiyle! Musmutlu yıllar. NASIL NEFES ALIRIZ ?AMAÇ solunum organlarımızın nasıl çalıştığını göstermekARAÇ VE GEREÇLER 15 – 20 cm uzunluğunda kalın plastik boru, iki tane naylon torba ya da iki balon, iki tane ince boruEĞİTİM DURUMU1. 15 – 20 cm uzunluğunda kalın bir boru bu borunun içinden iki tane ince boru naylon torbaları ya da balonları ince boruların ucuna ince borulara naylon torbaların şişip şişmediğini torbaların içine dolan şey ne olabilir?7. bu torbaları vücudumuzun hangi organına benzetebiliriz?8. kalın plastik boru hangi organımızın yerine kullanılmış olabilir?DENEYİN SONUCUNaylon torbaların şiştiği görülür. Geniş plastik boru nefes borusunu, naylon torbalar sağ ve sol akciğeri başka bir siteden alıntıdır,deneyle birlikte paylaşmak istedim... Mesajlar 3,261 Konular 3,119 Katılım Aug 2015 Rep Puanı 2,107 Hali Arastirmaci Teşekkürler 48 184 Mesajına 201 Teşekkür Edildi. alıntı. “Tek başıma yapabilmem için bana yardım et. Ve nasıl yapıldığını bana göster. Bunu benim için yapma. Kendim yapabilirim ve yapmak isterim. Bana nasıl yapacağımı öğretirken sabret. Bu belki uzun sürebilir. Ve belki daha uzun zamana ihtiyacım var. Fakat bilmelisin ki birkaç deneme ile yapacağım şeyi başarmak isterim. Hata yapabilme ihtimalim olduğunu da düşünmelisin. Ama unutma ki ben sadece bu hatalarla gerçek manada bir şeyler öğrenebilirim.” Maria Montessori Yazının Giriş Tarihi 1041 Hazırcevap insanları hep zeki ve yaratıcı bulmuşumdur. Tabi bu bahsettiğim lafa lafla karşılık vermekten daha öte bir şey. Karşıdakine ders vermek bunun yanı sıra çok daha derin ve kapsamlı düşünmeye sevk etmeye yönelik sözleri kast ediyorum. Hazırcevap olmak için zeka ile birlikte daha birçok özelliği birarada bulundurmak gerekiyor. Bence en başta iyi dinlemek, analitik düşünmek, güçlü bir hafızaya sahip olmak, genel kültür ve bilgi düzeyinin ortalamanın üstünde olması, beden dilini doğru okumak ve sözlü ifade becerinizin gelişmiş olması gerekiyor. Tarihe baktığınız da birçok liderin dostlarına veya düşmanlarına söyledikleri hazırcevaplar hepimize ders olacak nitelikte. Beğendiğim tarihe geçmiş sözleri bir yere not eder ve bunları eğitimlerimde yazılarımda paylaşmayı çok severim. Bazı liderlerin tarihe geçmiş hazırcevap diyaloglarını zihnimizi ve ufkumuzu açmak için burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk 1881-1938 Atatürk'ü Cumhuriyet kurulduktan sonra ziyarete gelen Yugoslavya Kralı Aleksandre; "Ekselans biz Türkleri çok severiz. İngiltere bize birlikte savaşa girmeyi karşılığında da Batı Anadolu'yu bize vermeyi önermiştik ama biz Türkleri sevdiğimizden kabul etmedik" demiş karşılığında güzel sözler duymayı umarak. Atatürk gülümseyerek cevap vermiş. "Bize olan sevginize teşekkür ederiz haşmetmeapları. Sonra da size çok büyük geçmiş olsun" Winston Churchill 1874-1965 George Bernard Shaw Başbakan Churchill'i Pygmailon adlı tiyatro oyununun galasına davet eder. Davetiyeye de şu notu yazar... "Size 2 bilet ayrıldı. Bir dostunuzu da getirin, eğer varsa tabii.... Churchill bu notun üzerine hemen not yazarak Shaw'a geri gönderir. "İlk gece gelemeyeceğim için üzgünüm. Fakat ikinci gece gelebilirim, eğer hala devam ediyorsa tabi...." Abraham Lincoln1809-1865 İşe alımda torpil, referans dünyanın her yerinde geçerli ve geçmişi eskilere dayanan bir yöntem. 1860'lı yıllarda Lincoln başbakanken yanına bir kadın gelir ve ısrarcı bir ses tonuyla "Sayın Başkan oğlumu albaylığa yükseltmelisiniz. Bunu bir rica olarak değil hakkımız olarak istiyorum. Büyükbabalarımız, amcalarımız, babalarımız ve eşim hep orduda savaşarak hizmet verdi. Bu ülkeye büyük katkı sağladık oğlum da albaylığı hak ediyor". Lincoln kadına doğru yönelerek şöyle der "Hanımefendi bana göre aileniz ülkemiz için yeterince hizmet vermiş. Artık başka ailelere de fırsat verme zamanı geldi bence" Napoleon Bonaparte 1769-1821 Napoleon doğu seferindeki büyük yenilgi sonrası Fransa'ya döner. Hükümet üyelerinden biri Napoleon'u eleştirdikten sonra haritanın başına geçer ve parmağını harita üzerinde ordunun alamadığı bölgelere koyarak konuşmaya başlar. Parmağını birkaç bölgeye koyarak önce buraları almalıydınız sonra parmağını denizin üstünde hareket ettirerek sonra buraya geçmeliydiniz ve sonra da bu kaleyi almalıydınız diye anlatmaya devam ederken Napoleon dayanamayarak şöyle der; -Evet haklısınız o bölgelere parmak gezdirerek alınabilseydi ben de dediğiniz gibi yapar alırdım demiş... Diyaloglarınızda siz ne kadar hazırcevapsınız? Kendinizi bu konuda başarılı buluyor musunuz? Etrafınızda bu konuda başarılı bulduğunuz kimler var? Hadi bakalım kısa bir düşünme molası...

ne kadar nefes alıyoruz deneyi